SÄ°YASÄ° TARÄ°H 2 VÄ°ZE NOTLARI (2)

 


1919-1939 arası dönem 2’ye ayrılır:

1-) 1919-1931 Geçici Barış Dönemi

2-) 1931-1939 Krizler Dönemi

 

Geçici Barış Dönemi (1919-1931)

FRANSA

1.Dünya Savaşı sonucunda 4 Ä°mparatorluk yıkıldı. Bu imparatorlukların tarihe karışmasının en büyük nedeni Fransa’nın kıta Avrupa’sında güçlü bir devlet olarak ortaya çıkmış olmasıdır. Bununla birlikte Çarlık Rusya’sının yıkılması, Ä°ngiltere’nin adasına çekilmesi ve ABD’nin tekrar Monroe Doktrinine dönmesi, Fransa’nın güvenliÄŸi için duyduÄŸu endiÅŸeyi artırmıştır.

Fransa bu dönemde bütün dış politikasını kendi güvenliÄŸini saÄŸlama amaçlı dizayn etmiÅŸtir. Fransa’nın, Almanya sınırından gelebilecek saldırılara karşı kendini güvende hissetmemesi nedeniyle Ä°ngiltere ve ABD birlikte bir garanti verdiler. 28 Haziran 1919’da Ä°ngiltere, Fransa ve ABD bir Alman saldırısına karşı Fransa’ya yardım vadeden anlaÅŸmayı imzaladılar. Fakat Paris’te imzalanan hiçbir anlaÅŸma ABD senatosu tarafından onay görmemiÅŸtir. Yani hiçbir anlaÅŸma yürürlüğe girmemiÅŸtir. Bu anlaÅŸma da yürürlüğe girmeyince Ä°ngiltere’nin verdiÄŸi garanti de boÅŸa gitmiÅŸtir.

Ä°ngiltere 1920 Ocak ayında Fransa’ya tekrar garanti vermeyi sunuyor. Fakat Fransa Ä°ngiltere’nin askeri yardımını açıkça belli edecek bir ittifak anlaÅŸması yapmayı istiyor fakat bunu da Ä°ngiltere kabul etmiyor.

Fransa, 7 Eylül 1920’de bir ittifak anlaÅŸması imzalıyor. Arkasından 2. ittifakı 19 Åžubat 1921’de Polonya ile imzalıyor.  Fransa bundan sonra yine Almanya’dan tehlike algılayan Küçük Antant devletleri dediÄŸimiz ve özellikle Macaristan ve Bulgaristan’dan tehdit algılayan Çekoslovakya, Romanya ve Yugoslavya ile bir saldırıya karşı birbirleri ile dayanışmayı öngören antlaÅŸmalar imzalıyor.

 

ALMANYA

Sosyalist ve Komünist hareketler hız kazanmıştır. Bu karışıklıkları içinde Karl Liebnecht öncülüğünde bulunan Alman sosyal demokratları 29 Aralık 1918’de Berlin’de Alman Komünist Partisi’ni kurdular ve 4 Ocak 1919’da 150bin işçinin katılımıyla bir grev baÅŸlattılar. Temel amaçları Ebert hükümetini düşürmektir. Ancak bu ayaklanma ve grevler hükümet tarafından bastırılmıştır.

19 Ocak 1919’da kurucu meclis seçimleri yapılıyor. Kurucu meclis küçük Weimar kasabasında toplanıyor ve anayasayı burada hazırlayıp 11 AÄŸustos 1919’da burada ilan ediyorlar bu yüzden bu anayasaya Weimar Anayasası denir. Almanya bu anayasa ile ilk defa demokratik bir düzene kavuÅŸuyor. Ancak Versay AntlaÅŸmasının hükümleri bu demokratik giriÅŸimleri geçersiz kılıyor.

Almanya tazminat borcunun sadece ilk taksitini ödemiÅŸ ve baÅŸka ödeme yapmamıştır. ÖdeyemeyeceÄŸini belirten Almanya borcuna 5 yıl erteleme istiyor, Ä°ngiltere kabul etse de Fransa kabul etmiyor. Bu tartışmalar 1922 sonlarına kadar devam ediyor. Almanya’nın bu süreçte de ödeme yapmamış olması üzerine Fransa yanına Belçika’yı da alarak 1923 Ocak ayında Almanya’nın Ruhr bölgesini iÅŸgal ediyor. Burası Almanya’nın en önemli sanayi bölgelerinden bir tanesidir.

 

Ruhr bölgesinin işgali üzerine yeniden bir savaş rüzgârı esmeye başladı. Almanlar Ruhr bölgesinde pasif direnişte bulundular. Alman işçileri işlerini terk ettiler, demiryolu personeli Fransızlardan emir almayı reddetti, posta ve telgraf memurları Fransızların mektup ve telgraflarını göndermediler, gönüllü Alman milisleri bu işgali baltalama hareketlerine giriştiler.

Ä°ngiltere ve ABD, Fransa’nın bu hareketini tepki ile karşılıyorlar ve bu ülkelerin kamuoyları da Almanları destekliyor. Almanya’da Ebert hükümeti düşmüş, 1923 Eylül ayında BaÅŸbakanlığa gelen Gustav Stressman Almanya’yı tekrardan uluslararası sisteme kavuÅŸturmuÅŸtur.

Ä°ngiltere ve ABD, Almanya’nın borçları için bir komite oluÅŸturuyorlar ve Amerikalı Charles Dawes baÅŸkanlığındaki komite daha sonra Dawes Planı olarak anılacak olan bir plan hazırlıyor ve 1924 AÄŸustos ayında kabul ediliyor. Bu plana göre Almanya için toplam bir borç belirtilmemiÅŸtir. Sadece 250milyon dolardan baÅŸlamak üzere her yıl artan taksitler belirtilmiÅŸtir. Ayrıca Almanya’ya 200milyon dolar borç verilecek ve bunun yarısını ABD kendi üstüne almıştır. Ruhr bölgesini Fransa ve Belçika boÅŸaltıp Almanya’ya iade edeceklerdir. Bu plan 4 yıl geçerlidir.

1929 yılında tamirat borçları yeniden ele alındı. Ama bu sefer Almanya ile Fransa iliÅŸkileri çok iyi. Dostane ve barış içinde gerçekleÅŸtirilen görüşmeler sonunda Dawes Planı’nın hazırlanmasında rol oynamış olan Owen Young tarihe Young Planı olarak geçen bir planı kabul etmiÅŸlerdir. Bu sefer Almanya yılda 391milyon dolar olmak üzere 22 taksit ödeyecekti. Ancak Young Planını yürütmek mümkün olmuyor çünkü 1929’da baÅŸlayan büyük buhran, dünya ekonomik krizi nedeniyle Almanya borcunu yeniden ödeyemeyeceÄŸini söylüyor. Bunun üzerine ABD BaÅŸkanı Herbert Hoover, Hoover Moratoryumunu ilan ediyor. Söz konusu Moratoryumda, Almanya’nın borçlarının 1 yıl ertelenmesi kararlaÅŸtırılıyor. Ancak 1 yıl da etkili olmuyor ve Almanya yine ödeyemeyeceÄŸini söylüyor. 1932 Haziran ayında tamirat komisyonu yeniden bir toplantı yapıyor ve Almanya’nın son defa olarak 750milyon dolar ödemesi ve borçlarının üzerine sünger çekilmesi kararı alınıyor.

Almanya, Locarno AntlaÅŸmaları ile Uluslararası sistemde büyük devlet olarak yerini almıştır. Locarno AntlaÅŸmaları, Fransa’nın Almanya’ya karşı güvenliÄŸini saÄŸlama çabalarının bir sonucu olmuÅŸtur. Fransa’nın teÅŸebbüsleriyle 1924 yılında Milletler Cemiyeti Konseyi, Cenevre Protokolü adını alan üye devletlerin onayına bir taslak sundu. Uzun adı Uluslararası AnlaÅŸmazlıkların Barışçı Yollarla Çözümüne Ä°liÅŸkin Protokol. Bu protokole göre devletler aralarında çıkacak anlaÅŸmazlıkları ya uluslararası daimî adalet divanına ya da hakeme havale edeceklerdi, eÄŸer bunu yapmazlarsa saldırgan ilan edileceklerdi.

Ä°ngiltere ve Dominionlar (Kanada ve Avustralya) Milletler Cemiyeti Paktı’nın kendilerine yeteri kadar taahhüt yüklediÄŸini, üzerlerine daha fazla taahhüt alamayacaklarını bildirerek bunu reddettiler. Bunun üzerine Fransa, Almanya’nın 2 yıl önce kendisine yapmış olduÄŸu teklife döndü. Almanya 1922 yılı sonunda Fransa’ya, Ä°ngiltere ve Belçika’nın da katılmasıyla karşılıklı olarak savaÅŸa baÅŸvurmama taahhüttü alalım demiÅŸti.

 

Alman BaÅŸbakanı Gustav Stressman 1925 Åžubat ayında Fransa, Ä°ngiltere, Ä°talya ve Almanya’nın katılmasıyla bir saldırmazlık paktı imzasını Fransa’ya teklif edince Fransa bunu bir fırsat olarak görüyor. Nihayetinde 16 Ekim 1925’te Ä°sviçre’nin Locarno kasabasında Locarno AntlaÅŸmaları imzalandı. Bu belgelerden birincisi Almanya, Belçika, Fransa, Ä°ngiltere ve Ä°talya arasında imzalanmış olup, Almanya ile Fransa ve Almanya ile Belçika arasındaki sınırların kesin olduÄŸu belirtilmekteydi. Yani Almanya batı sınırları konusunda garanti veriyor. Ama doÄŸu sınırlarına iliÅŸkin hiçbir garanti vermiyor. Yine 5 devlet arasında imzalanan ikinci bir antlaÅŸma ile Ä°ngiltere ve Ä°talya birinci antlaÅŸmayı yani Batı sınırları statüsünü garanti altına alıyorlar.

Almanya’yı tekrardan Uluslararası iÅŸ birliÄŸine sokmuÅŸ olması bakımından Locarno AntlaÅŸmaları 2 savaÅŸ arası dönemin en önemli olaylarından bir tanesidir. Bu antlaÅŸmaların imzalanmasından hemen sonra 1926 yılının ilk döneminde Almanya Milletler Cemiyeti’ne üye olarak kabul edilmiÅŸtir.

 

SOVYET RUSYA

BolÅŸeviklerin 1918 Mart’ında Brest Litovsk antlaÅŸması ile Almanya ve diÄŸer merkezi devletlerle anlaÅŸma yapmış olması onu müttefiklerinden ayırmış oldu. Rusya’nın savaÅŸtan çekilmesinden sonra müttefikleri bir tehlike ile karşı karşıya kaldı, doÄŸu cephesinde serbest kalan 40 tümenlik bir Alman kuvveti batı cephesine sevk edilebilirdi. Rusya’nın kendi cephesini kendisinin tasfiye etmesi karşısında müttefikler bu sefer kendileri Rusya’da bir cephe açmaya karar verdiler. Ä°ngiltere ve Fransa, bu cepheye ayıracak kuvvetleri olmadığından bu konuda ABD ve Japonya’ya dayanmak istiyorlar. Fakat bu konuda esaslı bir iÅŸ birliÄŸi ve anlaÅŸma meydana gelmediÄŸinden Rusya’ya yapılan bu müdahale oldukça dağınık halde kaldı. 1918 AÄŸustos ayında Ä°ngiliz ve Fransızlar ülkedeki BolÅŸevik aleyhtarı unsurlara dayanarak Rusya’nın önemli limanlarından birini iÅŸgal ediyorlar ve Eylül ayında bunlara bir kısım ABD kuvvetleri de ekleniyor.

1918 Eylül ayında ABD ve Japonya da binlerce kiÅŸilik bir kuvveti doÄŸu Sibirya’ya sevk ediyorlar. 1918 Kasım’ında Almanya’nın mütarekeyi kabul etmesiyle Rus cephesinin bir önemi kalmamıştır. Fakat özellikle Fransa’nın ısrarı ile Rus cephesi için baÅŸka bir amaç ortaya çıktı. BolÅŸeviklerin daha önce yapmış oldukları self-determinasyon vaatlerine dayanan milli azınlıklar bağımsızlık veya muhtariyet için ayaklanmışlardı. DiÄŸer taraftarda da Çarlık taraftarı askerler BolÅŸeviklere savaÅŸ açmıştır. SavaÅŸ kasım ayında bitmiÅŸ olmasına raÄŸmen 1918 Aralık ayında Fransa, Rusya’nın önemli limanlarından birisi olan Odesa’ya kuvvet çıkardı. Fakat Batılıların bu çabaları herhangi bir sonuç vermedi.

BolÅŸevikler 1921 yılında içerdeki bütün mücadeleleri kazanıp muhalif unsurları tasfiye ettiler. Müttefikler de 1921 yılı içerisinde askerlerini bu bölgeden çekmeye baÅŸladılar. Ancak Polonya meselesi Batılılar ile Sovyet Rusya arasında daha çetin bir çatışma konusu oldu. Polonya barış antlaÅŸmaları ile bağımsızlığını ele geçirmiÅŸti. 1772 Polonya’sını gerçekleÅŸtirmek için ve Rusya’nın da içinde bulunduÄŸu güçlüklerden yararlanarak 1920 yılı başında Ukrayna’ya girmek istedi. Sovyetler buna itiraz ettiler, itiraz etmekle kalmadılar yaz ortalarında VarÅŸova’ya kadar ilerlediler. Rus ordusu VarÅŸova’ya kadar ilerleyince Ä°ngiltere ve Fransa Polonya’nın yardımına koÅŸtu ve Sovyetler ağır bir yenilgiye uÄŸradı. Sovyetler ile Polonya arasında 19 Mart 1921’de imzalanan Riga AntlaÅŸması ile Polonya topraklarını daha da geniÅŸleterek savaÅŸtan ayrılmıştır.

 

Ocak 1924’te Ä°talya, Åžubat 1924’te Ä°ngiltere ve Ekim 1924’te Fransa yeni Sovyet Rejimini tanıdılar. 1933 yılına kadar ABD Sovyetler BirliÄŸini tanımamıştır. Bu dönemde Sovyetler BirliÄŸi Batılılar tarafından tanındıktan sonra normal diplomatik iliÅŸkilere de kavuÅŸmuÅŸtur.

Sovyetler uluslararası komünist hareketlerini ve batılı ülkelerin komünist partilerini Moskova’dan idare etmekten hiçbir zaman vazgeçmediler. Almanya ile Sovyet Rusya arasında bir yakınlaÅŸma ortaya çıktı. 1922’de Cenova’da Dünya Ekonomi Konferansı toplandı. Almanya ile Sovyetler BirliÄŸi bu konferansta kader birliÄŸi yaptılar. Her iki ülke de kenara itildi. Sovyetler ile Batılılar arasında gergin bir hava ortaya çıktı. Batılılar, Sovyetlerden Çarlık Rusya’sının borçlarını ödemesini ve Rusya’da devletleÅŸtirilen batılılar ait malların tazmin edilmesini istediler.

 

Almanların ve Sovyetlerin bu konferansta yaÅŸadıkları durum ikisi arasında bir yakınlaÅŸmayı ortaya çıkardı. Sovyetlerin teklifi üzerine baÅŸlayan görüşmeler sonucunda 16 Nisan 1922’de Rapallo’da yapılan görüşmelerde Rapallo antlaÅŸmasını imzalıyorlar. Ä°ki taraf arasında normal diplomatik iliÅŸkiler kuran bir antlaÅŸmadır. Savaşın sonuçları itibariyle karşılıklı olarak her iki taraf da her türlü iddialardan vazgeçiyorlardı. Sovyetler BirliÄŸi bu antlaÅŸmayla Versay’ı tanımadığını beyan ediyor.

Almanya’nın 1925 yılında Locarno AntlaÅŸmasını imzalamasını endiÅŸeyle karşıladılar. Almanya’nın Batı ile anlaÅŸmasının Rapallo antlaÅŸmasını etkisiz bırakmasından korktular. Sovyetler Almanya’yı elinden kaçırmamak için 24 Nisan 1926’da Berlin’de yeni bir Alman-Sovyet antlaÅŸması imzalandı. Buna göre taraflardan biri bir saldırıya uÄŸrarsa diÄŸeri tam bir tarafsızlık güdecekti. Bir diÄŸer hüküm ise bir devletler koalisyonu tarafından birine ekonomik ve mali yaptırımlar uygulanacak olursa diÄŸeri buna katılmayacaktı. Bu ÅŸekilde Sovyetler BirliÄŸi, Almanya’nın batı bloÄŸuna katılıp kendisine cephe almasını önlemiÅŸ oluyordu. Almanya ile Sovyetler BirliÄŸi arasındaki iliÅŸki 1933 yılında Hitler’in iktidara gelmesine kadar devam etti.

Sovyetler BirliÄŸi’nin kendi güvenliÄŸini saÄŸlamak amaçlı olarak baÅŸvurduÄŸu temel dış politikalardan bir tanesi saldırmazlık ve tarafsızlık politikasıdır. Almanya ile imzaladıkları Berlin antlaÅŸması kendilerini ancak Almanya yönünden tatmin etmiÅŸtir. Ä°ngiltere ve Fransa'nın Sovyet Rusya’yı yıkmak istediÄŸi ve her an savaÅŸ açabilecekleri korkusu her zaman Sovyetler BirliÄŸinde hâkim oldu. Bu nedenle Sovyetler BirliÄŸi etrafındaki devletlerle tarafsızlık ve saldırmazlık antlaÅŸmaları yoluyla kendini bu batı tehlikesinden koruma yoluna gitmiÅŸtir. Ä°lk uygulaması Türkiye ile olmuÅŸtur.   

 

17 Aralık 1925’te Paris’te Türkiye ile Sovyetler BirliÄŸi arasında Dostluk ve Saldırmazlık Paktı imzalandı. Söz konusu antlaÅŸmaya göre; taraflardan biri saldırıya uÄŸradığı taktirde diÄŸeri tarafsız kalacak ve birbirlerine saldırmayacaklardır. Birbirleri aleyhine yönelen ittifak veya siyasi antlaÅŸmalara katılmayacaklardı.

 

 

Ä°TALYA

FaÅŸizmin (Mussoli’nin) Ä°talya’da iktidarı ele geçirmesinde Ä°talya’nın karmakarışık iç durumu baÅŸlıca rol oynamıştır. SavaÅŸtan sonra Ä°talya’nın durumu oldukça kötüleÅŸmiÅŸtir. 1915 Londra AntlaÅŸması ile kendisine Alman sömürgelerinden pay vaat edildiÄŸi halde hiçbir ÅŸey verilmemiÅŸtir.

1.Dünya Savaşı Ä°talya’nın ekonomik hayatında çok büyük etkiler yapmıştır. Bunun sonucunda birçok fikir akımı ortaya çıkmıştır. Ä°talya’nın liberal demokrasinin yanında sosyalizm, sendikalizm, komünizm gibi akımlarla da karşı karşıya kaldığı görülmüştür. Bu akımlar güçlenmeye baÅŸladıkça da işçiler ayaklanmaya baÅŸlamış ve ülkenin her yanında grevler baÅŸ göstermiÅŸtir.

Ä°talya’daki bu durumdan en iyi yararlanan Benito Mussolini olmuÅŸtur.

 

Faşistler sosyal hayatı birbiriyle eşit olmayan insanlar, gruplar, ırklar ve halklar arasında bir çatışma olarak algılamışlardır. Bu çatışmalarda üstün olan diğerleri üzerinde hakimiyetini şiddetle sağlamalıydı.

Bu ideoloji halklar arasındaki ilişkiler bazında militarizme neden olduğu gibi savaş arzusunu da canlandırmıştır.

Bu ideolojinin temel özelliği bireyin tamamen reddedilip ekonomik, siyasal ve kültürel olmak üzere sosyal hayatın her alanında devletin mutlak üstünlüğünü kabul etmektedir.

Bireyi reddeden faÅŸizm totaliter bir ideolojidir. Tek temel deÄŸer ırktır. Kitleleri kapsayacak en temel kurum ise devlettir. Devletin tek otorite olarak algılanması faÅŸizmde liderin ilahlaÅŸtırılmasını da beraberinde getirir. Yani faÅŸizmde lider hatasızdır.  

 

Mussolini 1922 AÄŸustos ayında işçilerin genel greve gittikleri bir dönemde bunu fırsat bilerek faÅŸist partisinin milis güçleri olan Kara Gömleklileri Napoli’den Roma’ya bir yürüyüş yaparak hükümet darbesine hazırlanmaya baÅŸlıyor.

30 Ekim 1922’de Kral Mussolini’yi hükümeti kurmakla görevlendirmiÅŸtir. Bu olay Ä°talya’da Mussolini ve faÅŸist diktatörlüğün baÅŸlangıcıdır. Bu diktatörlük 1943 yılına kadar devam etmiÅŸtir.

 

Mussolini’nin yaptığı ilk iÅŸ muhalefeti ve demokratik kurumları ortadan kaldırmak olmuÅŸtur.

 

Mussolini Akdeniz’i Ä°talyan denizi olarak düşündüğü için Akdeniz’e Mare Nostrum demiÅŸtir.

 

Mussolini iktidara gelir gelmez dış politikada ilk olarak Füme Meselesi ile ilgilendi. Füme 1920 Kasım ayında İtalya ile Yugoslavya arasında yapılan bir antlaşma ile serbest şehir olarak bağımsız bir statüye kavuşturulmuştur.

Mussolini Yugoslavya üzerinde baskıda bulunarak Ocak 1924’te bu devletle bir antlaÅŸma imzalayarak Füme’nin Ä°talya’ya katılmasını saÄŸladı.

 

AÄŸustos 1923’te Yunanistan’ın Yanya ÅŸehrinde Ä°talyan bir delegenin öldürülmesi üzerine Ä°talyan donanması Korfu Adası’nı bombardıman ederek iÅŸgal etmiÅŸtir. Ä°talya, Yunanistan’dan 50 Milyon Liret tazminat istemiÅŸtir.  

 

FaÅŸist Ä°talya’nın Yunanistan ve Yugoslavya üzerinde oluÅŸturduÄŸu korkuyu artıran olay ise Arnavutluk üzerinde günden güne artan nüfuzu olmuÅŸtur.

 

Atatürk ve Venizelos ön ayak olmalarıyla 1934’te ortaya çıkan Balkan Paktı tamamen Ä°talyan tehdidine karşı alınmış bir tedbirdir.  

 

 

 

 

 

Washington Deniz Silahsızlanması Konferansı doğrudan doğruya uzak doğu meselelerinden doğmuş olup uzak doğuda Japonya ile ABD arasındaki rekabetle yakından ilgilidir.

 

Harding uzak doÄŸu meselesini bir bütün olarak ele almak üzere bu bölgeyle ilgili devletleri 1921 Kasım ayında Washington’da bir konferansa davet etti. Birçok antlaÅŸma imzalanarak 6 Åžubat 1922’de bu konferans sona erdi. Bu antlaÅŸmalardan 3 tanesi önemlidir.

Birinci antlaÅŸma 4’lü AntlaÅŸma olarak da geçen, Amerika, Ä°ngiltere, Japonya ve Fransa arasında imzalanmış olan antlaÅŸmadır. Bu anlaÅŸma ile taraflar, birbirlerinin Pasifik'teki ülkelerine karşılıklı saygıyı taahhüt ediyorlardı. Bu; Amerika için, Japonya'nın emperyalist emellerine karşı Filipinler'in korunmasıydı.

İkinci Antlaşma, 6 Şubat 1922'de Birleşik Amerika, İngiltere, Japonya, Fransa, Belçika, Çin, İtalya, Hollanda ve Portekiz arasında imzalanan Dokuz Devlet Anlaşması (Nine-Power Treaty) dır.

Bu antlaşmada devletler, Çin konusunda uygulayacakları politika ve prensipleri tespit etmekteydiler. Buna göre taraflar, Çin'in egemenliğine, bağımsızlığına, toprak ve idare bütünlüğüne saygı gösterecekler ve bütün Çin topraklarında ticaret ve endüstriyel fırsat eşitliği prensibini uygulayacaklardı.

Üçüncü anlaşma da yine 6 Şubat 1922'de Birleşik Amerika, İngiltere, Japonya, Fransa ve İtalya arasında imzalanan Deniz Silahlarının Sınırlanması'na ait anlaşmadır. Bu anlaşma ile, 35.000 tonu geçemeyecek olan ve capital ships denen büyük gemiler bakımından her devletin sahip olabileceği deniz gücü sınırlanmıştı.

 

 

Ocak 1930`da Londra`da üçüncü defa bir deniz silahsızlanması konferansı daha toplandı. Konferansa Amerika, İngiltere, Fransa, Japonya ve İtalya katıldı. 22 Nisan 1930 Londra Antlaşması ile kruvazör ve daha küçük tonajlı gemilerde ülkelere ayrılan tonajlar tespit edildi.

 

ABD Dışişleri Bakanı Frank B. Kellogg ile Fransa Dışişleri Bakanı Aristide Briand'ın girişimleri sonucu hazırlanan Pakt 1928 Ağustos'unda ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya, İtalya, Polonya, Belçika ve Çekoslovakya tarafından imzalandı. Antlaşmaya göre devletler Uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde savaşa başvurmayı kınıyor ve savaşı ulusal politikalarının aracı olarak kullanmayacaklarını açıkça ilan ediyorlardı. Ayrıca Hangi şart ve kökene sahip olursa olsun hiçbir anlaşmazlık ve çatışmanın çözümü için barışçı yollar dışındaki yollara başvurulmayacaktı.

 

B. Kellogg Paktı bütün Dünya’ya getirdiÄŸi barış havası nedeniyle Ä°ki SavaÅŸ Arası Döneme önemli bir geliÅŸme olarak damga vurmuÅŸtur.

Bu barışçı hareketin birçok eksiği bulunmaktaydı.

1-) Antlaşmada yasakladıkları şeyin yani savaşın ne olduğu tarif edilmemişti.

2-) Büyük devletlerin hemen hepsi samimiyetten yoksundu.

 

1926 yılında Milletler Cemiyeti bir silahsızlanma konferansı hazırlamak üzere bir komisyon oluşturdu Silahsızlanma Konferansı Hazırlık Komisyonu.

 

1926’da Almanya, 1927’de Sovyetler BirliÄŸi de bu hazırlık komisyonunun içinde yer almışlardır.

 

Bu komisyon 1926’dan 1931’e kadar silahsızlanmanın esas ilkeleri üzerinde bir anlaÅŸma oluÅŸturmak için çalıştı.

Almanya bu komisyona katıldığı ilk andan itibaren silahsızlanmanın ilk ve en önemli meselesini ortaya çıkardı. O da eÅŸitlik ilkesidir. Almanya’ya göre Milletler Cemiyeti üyeleri arasında silahlanma konusundaki mevcut dengesizliÄŸin kaldırılmalıdır.

Sovyetler Birliği ise konferansta bütün silahların yok edilmesini, savaş bakanlıklarının ve genel kurmaylıkların kaldırılmasını, harp okullarının kapatılmasını, bütün kara, deniz ve hava ordularının derhal terhis edilmesini teklif etti.

 

Ä°talya 1931 Eylül ayında Silahsızlanma Konferansı Hazırlık Komisyonu’na devletlerin 1 yıl için silahlanmalarını artırmamalarını öngören bir mütareke ile antlaÅŸması teklif ediyor ve bu teklif kabul ediliyor.

1926’dan beri devam eden hazırlık komisyonu çalışmaları sona eriyor ve Silahsızlanma Konferansı 2 Åžubat 1932’de Cenevre’de açılıyor. Fakat ilk andan itibaren baÅŸarısızlığa mahkûm oluyor. Çünkü artık uluslararası atmosfer deÄŸiÅŸmiÅŸtir.

 

Nazi iktidarına geçen Almanya 14 Ekim 1933’te Silahsızlanma Konferansı’ndan tamamen çekilmiÅŸtir. 21 Ekim’de de Milletler Cemiyeti’nden çekilmiÅŸtir.

 

Kara Silahsızlanması Konferansı baÅŸarısız olmuÅŸ ve Almanya’nın çekilmesiyle de dağılmıştır.

 

 

Krizler Dönemi (1931-1939)

Japonya’nın Mançurya’yı iÅŸgal etmesiyle baÅŸlamıştır. Japonya Mançurya’nın doÄŸal kaynaklarına göz koymuÅŸtur.

18 Eylül 1931’de baÅŸkentin tren istasyonlarının birinde Japon işçilerin çalıştığı raylarda bir bomba patladı ve Japon işçilerin birkaçı öldü. Bunun üzerine 19 Eylül’de Japonlar Mançurya’yı iÅŸgale baÅŸlamışlardır. 1932 Mart başında bütün Mançurya iÅŸgal edilmiÅŸtir.

Hiçbir Milletler Cemiyeti üyesi Paktın 16.maddesi çerçevesinde Japonya’yı saldırgan ilan edip bu devlete yaptırımlar uygulanmasına cesaret edemedi.

 

1933 Ocak ayında Almanya’da Nazi partisi iktidara gelmiÅŸtir.

Adolf Hitler 1789 yılında Avusturya’da doÄŸmuÅŸtur. Adolf Hitler komutanlarının da desteÄŸi ile Alman İşçi Partisine katılıyor ve bu partinin propagandasını üstleniyor. Daha sonra partiye destekler artmaya baÅŸlayınca partinin adı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi olarak deÄŸiÅŸtiriyor ve NAZÄ° Partisini kurmuÅŸ oluyor.

Almanya’nın içinde bulunduÄŸu ÅŸartlar Hitler’in partisini hızla geliÅŸtirmiÅŸtir. Bu ÅŸartlar;

à Halkın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı

à Mark’ın deÄŸerinin gittikçe düşmesi

à Fransa’nın 1923 yılında Ruhr bölgesini iÅŸgal etmesi

 

Partisine çok güvenen Hitler 1923 Kasım ayında darbe girişiminde bulunmuş fakat başarısız olmuştur.

Hitlerin yazmış olduÄŸu Kavgam adlı kitap Nasyonal Sosyalist Partinin Ä°ncili gibi bir deÄŸer kazanıyor. Bu eser Hitler Almanya’sının iç ve dış politikasının esaslarını ihtiva etmekteydi. Söz konusu kitapta göze çarpan unsurlar ise şöyleydi;

İç politikada birinci derece göze çarpan husus;

à Yahudi aleyhtarlığı

Hitlere göre Almanya itilaf devletlerinin karşısında yenilmiÅŸ deÄŸildi Yahudilerin bozgunluÄŸu yüzünden Almanya’nın maÄŸlup olduÄŸunu savunuyor.

 

à Marksizm’e karşı antipati

Hitler’e göre Marksizm Alman milletini birbirine düşman iki kampa ayırdığı için çok zararlı bir akım olarak gösterilmektedir.

 

à İşsizliğe son verilmeli ve işçinin refahı artırılmalıdır.

à En yüksek ırk Alman ırkıdır. Bu ırk manen ve bedenen ıslah edilmelidir.

à Alman ordusu canlandırılmalıdır.

 

Dış Politikada ise;

à Dış politikada barışçı görünür ama aslı olmayan bir yenilgi üzerine Alman milletinin bağımsızlığını elinden almış olan Versay Barış Antlaşması ortadan kaldırılmalıdır demiştir.

à Alman milleti haksız olarak çeÅŸitli egemenlikler altındadır. Avusturya, Çekoslovakya, Polonya, Romanya, Rusya, Ä°sviçre, Hollanda, Ä°talya ve Fransa’da Almanlar vardır. Bütün Almanları bir araya toplama imkânı olmasa bile; Avusturya, Çekoslovakya ve Polonya Almanlarını birleÅŸtirmek mümkündür demiÅŸtir.

à Almanya’nın tek devlet tek millet politikasını uyguladıktan sonra büyük bir imparatorluk olacağını söyleyen Hitler, hayat sahası adını verdiÄŸi sömürgeciliÄŸe baÅŸlamaktan bahsetmiÅŸtir.

 

Hitler hapisten çıktıktan sonra NAZÄ° partisi itibardan düşmüştü. SA’lar da iyice itibardan düşmüş onun yerine SS’leri kurmuÅŸtur.

 

Hitler kabineyi kurar kurmaz bir daha iktidardan ayrılmamak üzere Nazilerin durumunu kuvvetlendirmek için tedbirler almaya başladı.

Yaptığı ilk iÅŸ 1 Åžubat 1933’te parlamentoyu yani meclisi dağıtmak oldu. Bu sayede Almanya 5 Mart 1933’te yeniden seçime gitti.

 

Alman meclis binasında 27 Şubat gecesi bir yangın çıktı. Bu yangına Reichstag Yangını denilmiştir. Bu yangından komünistler sorumlu tutulmuştur.

 

Devletin gizli polis teşkilatı oluşturulmuştur Gestapo.

Nazilerin ÅŸiddet ve baskıları sonucunda Almanya’dan dış ülkelere bir göç baÅŸlamıştır.

5 Mart seçimlerinden sonra Naziler şiddet tedbirlerini arttırdılar.

Komünist partinin meclis üyeleri Reichstag yangınından sorumlu tutularak tutuklanmışlardır. Bunu fırsat bilen Hitler meclisten istediği kararları çıkartmaya başlamıştır. Hitler meclisten 4 yıllık geniş yetkiler almıştır. Buna göre;

à Hitler çıkaracağı kararnameleri Cumhurbaşkanına imzalatmak mecburiyetinden kurtulmuştur.

à 14 Temmuz 1930’da çıkarılan kanunla Nazi partisi dışındaki bütün siyasi partiler kapatıldı.

à Kabinede Nazi üyesi olmayan üyeler değiştirildi.

à Hitler komünistlerden sonra mücadelesini Yahudilere çevirmiÅŸtir. 1933’te Almanya’da 550bin kadar Yahudi yaÅŸamaktaydı. Hitlerin politikaları neticesinde Almanya’dan kitleler halinde göç etmeye baÅŸlamışlardır.

à 1935 yılında Nazi hükümeti Nürnberg Kanunlarını çıkartmıştır. Bu kanunlarla Yahudiler seçim haklarından yoksun bırakıldılar. Memur olma hakları kaldırıldı ve bir Almanın bir Yahudi’yle evlenmesi yasaklandı.

 

2 AÄŸustos 1934’te Hindenburg ölüyor. Aynı gün çıkarılan bir kanun devlet baÅŸkanlığı ile ÅŸansölyeliÄŸi (baÅŸbakanlığı) birleÅŸtirerek Almanya’nın kaderini Hitler’in eline teslim etti. Hitler bundan sonra Führer unvanını almış ve 1945 yılına kadar Almanya’nın tek hâkimi olmuÅŸtur.

 

Hitler iç politikaya hâkim olduktan sonra dış politikadaki hedeflerini tek tek yerine getirmeye başlamıştır.

Ä°lk iÅŸ olarak Versay’ın kayıtlarından kurtulmak için harekete geçmiÅŸtir. Bu giriÅŸimlerden ilki Almanya’nın Avusturya’yı ilhak teÅŸebbüsüdür. Bunda baÅŸarılı olamamıştır.

 

Nazi tehdidine karşı Ä°talya, Avusturya ve Macaristan arasında siyasi ve ekonomik alanda sıkı bir iÅŸ birliÄŸi antlaÅŸması imzalanıyor. Bu ortamda 25 Temmuz 1934’te Avusturya polisi üniforması giymiÅŸ olan bir grup Nazi Viyana’daki hükümet binasını basarak hükümet binasına girmiÅŸtir ve BaÅŸbakan Dollfuß öldürülmüştür. Bu sayede Nazilerin iktidarı ele geçirdiÄŸi ilan ediliyor. Avusturya güvenlik güçleri daha sonra bu olayları bastırmıştır ve Naziler Avusturya’yı alamamıştır.

 

13 Ocak 1935’te Saar bölgesi için referandum yapılmıştır. Halkın neredeyse %100’ü Almanya’ya katılma yönünde oy kullanıyor. 1 Mart 1935’te Saar Bölgesi Almanya’ya teslim ediliyor. Böylece Almanya Versay’ın yükününü birinden kurtulmuÅŸ oluyor.

 

Hitler baÅŸa geçtikten sonra Versay hükümlerini bir kenara bırakarak Almanya’yı gizliden gizliye silahlandırmaya baÅŸlamıştı. 1 Ekim 1934’e kadar Alman ordusunun 3 katına çıkarılmasına karar verilmiÅŸti. Hitler Ä°ngiltere ve Fransa’nın sergilediÄŸi tavır sonrası mecburi askerliÄŸi Versay AntlaÅŸmasına raÄŸmen tekrar kurduÄŸunu söylemiÅŸtir. Almanya uluslararası bir antlaÅŸmaya aykırı davranmıştır.

Fransa, Ä°talya ve Ä°ngiltere bir araya geldiler ve 14 Nisan 1935’te Stresa AntlaÅŸmalarını imzalamışlardır. Yani Almanya’ya karşı Stresa cephesi oluÅŸturulmuÅŸtur. Bu antlaÅŸmayla Almanya’yı protesto ettiler ve Locarno’ya baÄŸlılıklarını dile getirdiler.

Stresa AntlaÅŸmalarına raÄŸmen Ä°ngiltere Almanya’nın bu silahlanma teÅŸebbüsü karşısında daha realist bir politika izledi. Ä°ngiltere, Almanya’nın denizlerde tekrar güçlenmesinden korktuÄŸu için böyle yapmıştır.

Ä°ngiltere Almanya ile yaptığı antlaÅŸmada Almanya’nın deniz gücünü sınırlamış fakat Almanya’ya denizaltı yapımı hakkı vermiÅŸtir. Yani Ä°ngiltere kendi eliyle Versay AntlaÅŸmasını delmiÅŸtir. Çünkü Versay AntlaÅŸması Almanya’ya denizaltı yapma hakkı tanımamıştır.

Bu suretle de Stresa Antlaşması yıkılmıştır.

 

Ä°ngiliz Alman antlaÅŸması Ä°ngiltere’nin bundan sonra Almanya’ya karşı uygulayacağı yatıştırma politikasının baÅŸlangıcını teÅŸkil eder.

 

2 Mayıs 1935’te Fransa Sovyetler BirliÄŸi ile bir ittifak antlaÅŸması imzalıyor. Karşılıklı Yardım Paktı adını alan bu antlaÅŸma ile taraflardan biri bir Avrupa devletinin saldırısına uÄŸrama tehdidi ve tehlikesi karşısında kalırsa taraflar alınacak tedbirler konusunda derhal birbirlerine danışacaklardır. EÄŸer taraflardan biri kendisinin kışkırtması olmaksızın bir Avrupa devletinin saldırısına uÄŸrarsa diÄŸer taraf bütün gücüyle öbür tarafın derhal yardımına gidecek. Burada aslında Avrupa devleti olarak Almanya kastedilmekteydi.

 

16 Mayıs 1935’te Çekoslovakya ile Sovyetler BirliÄŸi arasında aynı nitelikte bir antlaÅŸma imzalandı. Yalnız bu ittifakın özelliÄŸi Çekoslovakya ve Sovyetler birliÄŸi arasındaki karşılıklı yardım taahhüdünün iÅŸlemesi ancak Fransa’nın da yardıma gelmesine baÄŸlanmıştı.

 

Fransız Sovyet ittifakı Almanya tarafından tepki ve endiÅŸe ile karşılandı. Hitler bu antlaÅŸmayı 1925 Locarno AntlaÅŸmalarına aykırı buldu. Fransız Sovyet ittifakı Ä°ngiltere’nin de oldukça canını sıkmıştır. Ä°ÅŸte Ä°ngiltere, Almanya’yı yumuÅŸatmak ve deniz silahlanmasını frenlemek için 18 Haziran 1935’te nota teatileri ile olan bu antlaÅŸmayı imzalamıştır.

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar