1919-1939 arası dönem 2’ye ayrılır:
1-) 1919-1931 Geçici Barış
Dönemi
2-) 1931-1939 Krizler Dönemi
Geçici Barış Dönemi (1919-1931)
FRANSA
1.Dünya
Savaşı sonucunda 4 İmparatorluk yıkıldı. Bu imparatorlukların tarihe
karışmasının en büyük nedeni Fransa’nın kıta Avrupa’sında güçlü bir devlet
olarak ortaya çıkmış olmasıdır. Bununla birlikte Çarlık Rusya’sının yıkılması, Ä°ngiltere’nin
adasına çekilmesi ve ABD’nin tekrar Monroe Doktrinine dönmesi, Fransa’nın
güvenliği için duyduğu endişeyi artırmıştır.
Fransa bu
dönemde bütün dış politikasını kendi güvenliğini sağlama amaçlı dizayn etmiştir.
Fransa’nın, Almanya sınırından gelebilecek saldırılara karşı kendini güvende
hissetmemesi nedeniyle Ä°ngiltere ve ABD birlikte bir garanti verdiler. 28 Haziran 1919’da Ä°ngiltere,
Fransa ve ABD bir Alman saldırısına karşı Fransa’ya yardım vadeden anlaÅŸmayı
imzaladılar. Fakat Paris’te imzalanan hiçbir anlaÅŸma ABD senatosu
tarafından onay görmemiştir. Yani hiçbir anlaşma yürürlüğe girmemiştir. Bu
anlaÅŸma da yürürlüğe girmeyince Ä°ngiltere’nin verdiÄŸi garanti de boÅŸa
gitmiÅŸtir.
Ä°ngiltere
1920 Ocak ayında Fransa’ya tekrar garanti vermeyi sunuyor. Fakat Fransa Ä°ngiltere’nin
askeri yardımını açıkça belli edecek bir ittifak anlaşması yapmayı istiyor
fakat bunu da Ä°ngiltere kabul etmiyor.
Fransa, 7 Eylül 1920’de bir ittifak anlaÅŸması
imzalıyor. Arkasından 2. ittifakı 19 Åžubat 1921’de Polonya ile imzalıyor. Fransa bundan sonra yine Almanya’dan tehlike
algılayan Küçük Antant devletleri dediğimiz ve özellikle Macaristan ve
Bulgaristan’dan tehdit algılayan Çekoslovakya, Romanya ve Yugoslavya ile bir saldırıya karşı birbirleri
ile dayanışmayı öngören antlaşmalar imzalıyor.
ALMANYA
Sosyalist ve Komünist
hareketler hız kazanmıştır.
Bu karışıklıkları içinde Karl Liebnecht öncülüğünde bulunan Alman sosyal
demokratları 29 Aralık 1918’de Berlin’de Alman Komünist Partisi’ni kurdular ve
4 Ocak 1919’da 150bin işçinin katılımıyla bir grev baÅŸlattılar. Temel
amaçları Ebert hükümetini düşürmektir. Ancak bu ayaklanma ve grevler hükümet
tarafından bastırılmıştır.
19 Ocak
1919’da kurucu meclis seçimleri yapılıyor. Kurucu meclis küçük Weimar
kasabasında toplanıyor ve anayasayı burada hazırlayıp 11 AÄŸustos 1919’da burada
ilan ediyorlar bu yüzden bu anayasaya
Weimar Anayasası denir. Almanya bu anayasa ile ilk defa demokratik bir
düzene kavuşuyor. Ancak
Versay Antlaşmasının hükümleri bu demokratik girişimleri geçersiz kılıyor.
Almanya
tazminat borcunun sadece ilk taksitini ödemiş ve başka ödeme yapmamıştır. Ödeyemeyeceğini
belirten Almanya borcuna 5 yıl erteleme istiyor, İngiltere kabul etse de Fransa
kabul etmiyor. Bu tartışmalar 1922 sonlarına kadar devam ediyor. Almanya’nın bu
süreçte de ödeme yapmamış olması üzerine Fransa yanına Belçika’yı da alarak 1923 Ocak ayında
Almanya’nın Ruhr bölgesini iÅŸgal ediyor. Burası Almanya’nın en önemli sanayi bölgelerinden bir
tanesidir.
Ruhr
bölgesinin işgali üzerine yeniden bir savaş rüzgârı esmeye başladı. Almanlar
Ruhr bölgesinde pasif direnişte bulundular. Alman işçileri işlerini terk
ettiler, demiryolu personeli Fransızlardan emir almayı reddetti, posta ve
telgraf memurları Fransızların mektup ve telgraflarını göndermediler, gönüllü
Alman milisleri bu iÅŸgali baltalama hareketlerine giriÅŸtiler.
Ä°ngiltere ve
ABD, Fransa’nın bu hareketini tepki ile karşılıyorlar ve bu ülkelerin
kamuoyları da Almanları destekliyor. Almanya’da Ebert hükümeti düşmüş, 1923
Eylül ayında BaÅŸbakanlığa gelen Gustav Stressman Almanya’yı tekrardan uluslararası sisteme kavuÅŸturmuÅŸtur.
Ä°ngiltere ve
ABD, Almanya’nın borçları için bir komite oluÅŸturuyorlar ve Amerikalı Charles
Dawes başkanlığındaki komite daha sonra Dawes Planı olarak anılacak olan bir plan hazırlıyor ve
1924 Ağustos ayında kabul ediliyor. Bu plana göre Almanya için toplam bir borç
belirtilmemiştir. Sadece 250milyon dolardan başlamak üzere her yıl artan
taksitler belirtilmiÅŸtir. Ayrıca Almanya’ya 200milyon dolar borç verilecek ve
bunun yarısını ABD kendi üstüne almıştır. Ruhr bölgesini Fransa ve Belçika boşaltıp
Almanya’ya iade edeceklerdir. Bu plan 4 yıl geçerlidir.
1929 yılında
tamirat borçları yeniden ele alındı. Ama bu sefer Almanya ile Fransa ilişkileri
çok iyi. Dostane ve barış içinde gerçekleştirilen görüşmeler sonunda Dawes
Planı’nın hazırlanmasında rol oynamış olan Owen Young tarihe Young Planı olarak geçen bir
planı kabul etmişlerdir. Bu sefer Almanya yılda 391milyon dolar olmak üzere 22
taksit ödeyecekti. Ancak
Young Planını yürütmek mümkün olmuyor çünkü 1929’da baÅŸlayan büyük buhran,
dünya ekonomik krizi nedeniyle Almanya borcunu yeniden ödeyemeyeceğini
söylüyor. Bunun üzerine ABD Başkanı Herbert Hoover, Hoover Moratoryumunu ilan
ediyor. Söz konusu Moratoryumda, Almanya’nın borçlarının 1 yıl ertelenmesi kararlaÅŸtırılıyor.
Ancak 1 yıl da etkili olmuyor ve Almanya yine ödeyemeyeceğini söylüyor. 1932 Haziran ayında tamirat
komisyonu yeniden bir toplantı yapıyor ve Almanya’nın son defa olarak 750milyon dolar ödemesi ve
borçlarının üzerine sünger çekilmesi kararı alınıyor.
Almanya,
Locarno Antlaşmaları ile Uluslararası sistemde büyük devlet olarak yerini
almıştır. Locarno AntlaÅŸmaları, Fransa’nın Almanya’ya karşı güvenliÄŸini saÄŸlama çabalarının bir sonucu
olmuÅŸtur. Fransa’nın
teşebbüsleriyle 1924 yılında Milletler Cemiyeti Konseyi, Cenevre Protokolü
adını alan üye devletlerin onayına bir taslak sundu. Uzun adı Uluslararası
Anlaşmazlıkların Barışçı Yollarla Çözümüne İlişkin Protokol. Bu protokole göre
devletler aralarında çıkacak anlaşmazlıkları ya uluslararası daimî adalet
divanına ya da hakeme havale edeceklerdi, eğer bunu yapmazlarsa saldırgan ilan
edileceklerdi.
Ä°ngiltere ve
Dominionlar (Kanada ve Avustralya) Milletler Cemiyeti Paktı’nın kendilerine
yeteri kadar taahhüt yüklediğini, üzerlerine daha fazla taahhüt
alamayacaklarını bildirerek bunu reddettiler. Bunun üzerine Fransa, Almanya’nın
2 yıl önce kendisine yapmış olduğu teklife döndü. Almanya 1922 yılı sonunda
Fransa’ya, Ä°ngiltere ve Belçika’nın da katılmasıyla karşılıklı olarak savaÅŸa
başvurmama taahhüttü alalım demişti.
Alman Başbakanı Gustav Stressman 1925 Şubat ayında
Fransa, Ä°ngiltere, Ä°talya ve Almanya’nın katılmasıyla bir saldırmazlık paktı imzasını
Fransa’ya teklif edince Fransa bunu bir fırsat olarak görüyor. Nihayetinde 16 Ekim 1925’te
Ä°sviçre’nin Locarno kasabasında Locarno AntlaÅŸmaları imzalandı. Bu belgelerden birincisi Almanya,
Belçika, Fransa, İngiltere ve İtalya arasında imzalanmış olup, Almanya ile
Fransa ve Almanya ile Belçika arasındaki sınırların kesin olduğu
belirtilmekteydi. Yani Almanya batı sınırları konusunda garanti veriyor.
Ama doğu sınırlarına ilişkin hiçbir garanti vermiyor. Yine 5 devlet arasında imzalanan ikinci bir
antlaşma ile İngiltere ve İtalya birinci antlaşmayı yani Batı sınırları statüsünü
garanti altına alıyorlar.
Almanya’yı tekrardan Uluslararası iÅŸ birliÄŸine
sokmuş olması bakımından Locarno Antlaşmaları 2 savaş arası dönemin en önemli olaylarından bir
tanesidir. Bu antlaşmaların imzalanmasından hemen sonra 1926 yılının ilk döneminde
Almanya Milletler Cemiyeti’ne üye olarak kabul edilmiÅŸtir.
SOVYET RUSYA
BolÅŸeviklerin
1918 Mart’ında Brest Litovsk antlaÅŸması ile Almanya ve diÄŸer merkezi
devletlerle anlaÅŸma yapmış olması onu müttefiklerinden ayırmış oldu. Rusya’nın
savaştan çekilmesinden sonra müttefikleri bir tehlike ile karşı karşıya kaldı, doğu
cephesinde serbest kalan 40 tümenlik bir Alman kuvveti batı cephesine sevk
edilebilirdi. Rusya’nın kendi cephesini kendisinin tasfiye etmesi karşısında
müttefikler bu sefer kendileri Rusya’da bir cephe açmaya karar verdiler. Ä°ngiltere
ve Fransa, bu cepheye ayıracak kuvvetleri olmadığından bu konuda ABD ve
Japonya’ya dayanmak istiyorlar. Fakat bu konuda esaslı bir iÅŸ birliÄŸi ve
anlaÅŸma meydana gelmediÄŸinden Rusya’ya yapılan bu müdahale oldukça dağınık
halde kaldı. 1918 Ağustos
ayında İngiliz ve Fransızlar ülkedeki Bolşevik aleyhtarı unsurlara dayanarak
Rusya’nın önemli limanlarından birini iÅŸgal ediyorlar ve Eylül ayında bunlara
bir kısım ABD kuvvetleri de ekleniyor.
1918 Eylül
ayında ABD ve Japonya da binlerce kiÅŸilik bir kuvveti doÄŸu Sibirya’ya sevk
ediyorlar. 1918 Kasım’ında Almanya’nın mütarekeyi kabul etmesiyle Rus
cephesinin bir önemi kalmamıştır. Fakat özellikle Fransa’nın ısrarı ile Rus
cephesi için başka bir amaç ortaya çıktı. Bolşeviklerin daha önce yapmış oldukları
self-determinasyon vaatlerine dayanan milli azınlıklar bağımsızlık veya
muhtariyet için ayaklanmışlardı. Diğer taraftarda da Çarlık taraftarı askerler
Bolşeviklere savaş açmıştır. Savaş
kasım ayında bitmiÅŸ olmasına raÄŸmen 1918 Aralık ayında Fransa, Rusya’nın önemli
limanlarından birisi olan Odesa’ya kuvvet çıkardı. Fakat Batılıların bu
çabaları herhangi bir sonuç vermedi.
BolÅŸevikler
1921 yılında içerdeki bütün mücadeleleri kazanıp muhalif unsurları tasfiye
ettiler. Müttefikler de 1921 yılı içerisinde askerlerini bu bölgeden çekmeye
başladılar. Ancak Polonya meselesi Batılılar ile Sovyet Rusya arasında daha
çetin bir çatışma konusu oldu. Polonya barış antlaşmaları ile bağımsızlığını ele geçirmişti. 1772
Polonya’sını gerçekleÅŸtirmek için ve Rusya’nın da içinde bulunduÄŸu güçlüklerden
yararlanarak 1920 yılı başında Ukrayna’ya girmek istedi. Sovyetler buna
itiraz ettiler, itiraz etmekle kalmadılar yaz ortalarında VarÅŸova’ya kadar
ilerlediler. Rus ordusu VarÅŸova’ya
kadar ilerleyince Ä°ngiltere ve Fransa Polonya’nın yardımına koÅŸtu ve Sovyetler
ağır bir yenilgiye uğradı. Sovyetler ile Polonya arasında 19 Mart
1921’de imzalanan Riga AntlaÅŸması
ile Polonya topraklarını daha da genişleterek savaştan ayrılmıştır.
Ocak 1924’te
Ä°talya, Åžubat 1924’te Ä°ngiltere ve Ekim 1924’te Fransa yeni Sovyet Rejimini
tanıdılar. 1933 yılına kadar ABD Sovyetler Birliğini tanımamıştır. Bu dönemde
Sovyetler Birliği Batılılar tarafından tanındıktan sonra normal diplomatik ilişkilere de
kavuÅŸmuÅŸtur.
Sovyetler
uluslararası komünist hareketlerini ve batılı ülkelerin komünist partilerini
Moskova’dan idare etmekten hiçbir zaman vazgeçmediler. Almanya ile Sovyet Rusya
arasında bir yakınlaÅŸma ortaya çıktı. 1922’de Cenova’da Dünya Ekonomi Konferansı toplandı. Almanya
ile Sovyetler Birliği bu konferansta kader birliği yaptılar. Her iki
ülke de kenara itildi. Sovyetler ile Batılılar arasında gergin bir hava ortaya
çıktı. Batılılar, Sovyetlerden Çarlık Rusya’sının borçlarını ödemesini ve Rusya’da
devletleştirilen batılılar ait malların tazmin edilmesini istediler.
Almanların ve Sovyetlerin bu konferansta
yaşadıkları durum ikisi arasında bir yakınlaşmayı ortaya çıkardı. Sovyetlerin teklifi üzerine başlayan
görüşmeler sonucunda 16 Nisan 1922’de Rapallo’da yapılan görüşmelerde Rapallo antlaÅŸmasını
imzalıyorlar. İki taraf
arasında normal diplomatik ilişkiler kuran bir antlaşmadır. Savaşın
sonuçları itibariyle karşılıklı olarak her iki taraf da her türlü iddialardan
vazgeçiyorlardı. Sovyetler BirliÄŸi bu antlaÅŸmayla Versay’ı tanımadığını beyan ediyor.
Almanya’nın
1925 yılında Locarno Antlaşmasını imzalamasını endişeyle karşıladılar.
Almanya’nın Batı ile anlaÅŸmasının Rapallo antlaÅŸmasını etkisiz bırakmasından
korktular. Sovyetler Almanya’yı elinden kaçırmamak için 24 Nisan 1926’da Berlin’de yeni bir Alman-Sovyet
antlaşması imzalandı. Buna göre taraflardan biri bir saldırıya uğrarsa
diğeri tam bir tarafsızlık güdecekti. Bir diğer hüküm ise bir devletler
koalisyonu tarafından birine ekonomik ve mali yaptırımlar uygulanacak olursa
diÄŸeri buna katılmayacaktı. Bu ÅŸekilde Sovyetler BirliÄŸi, Almanya’nın batı
bloğuna katılıp kendisine cephe almasını önlemiş oluyordu. Almanya ile
Sovyetler BirliÄŸi arasındaki iliÅŸki 1933 yılında Hitler’in iktidara gelmesine
kadar devam etti.
Sovyetler BirliÄŸi’nin kendi güvenliÄŸini saÄŸlamak
amaçlı olarak başvurduğu temel dış politikalardan bir tanesi saldırmazlık ve
tarafsızlık politikasıdır.
Almanya ile imzaladıkları Berlin antlaşması kendilerini ancak Almanya yönünden
tatmin etmiÅŸtir. Ä°ngiltere ve Fransa'nın Sovyet Rusya’yı yıkmak istediÄŸi ve her
an savaş açabilecekleri korkusu her zaman Sovyetler Birliğinde hâkim oldu. Bu
nedenle Sovyetler Birliği etrafındaki devletlerle tarafsızlık ve saldırmazlık
antlaşmaları yoluyla kendini bu batı tehlikesinden koruma yoluna gitmiştir. İlk
uygulaması Türkiye ile olmuştur.
17 Aralık 1925’te
Paris’te Türkiye ile Sovyetler BirliÄŸi arasında Dostluk ve Saldırmazlık Paktı
imzalandı. Söz konusu antlaşmaya göre; taraflardan biri saldırıya uğradığı
taktirde diğeri tarafsız kalacak ve birbirlerine saldırmayacaklardır.
Birbirleri aleyhine yönelen ittifak veya siyasi antlaşmalara katılmayacaklardı.
Ä°TALYA
FaÅŸizmin (Mussoli’nin) Ä°talya’da iktidarı ele
geçirmesinde Ä°talya’nın karmakarışık iç durumu baÅŸlıca rol oynamıştır. SavaÅŸtan
sonra Ä°talya’nın durumu oldukça kötüleÅŸmiÅŸtir. 1915 Londra AntlaÅŸması ile kendisine Alman
sömürgelerinden pay vaat edildiği halde hiçbir şey verilmemiştir.
1.Dünya Savaşı Ä°talya’nın ekonomik hayatında çok büyük
etkiler yapmıştır. Bunun sonucunda birçok fikir akımı ortaya çıkmıştır. Ä°talya’nın liberal demokrasinin
yanında sosyalizm, sendikalizm, komünizm gibi akımlarla da karşı karşıya
kaldığı görülmüştür. Bu akımlar güçlenmeye başladıkça da işçiler
ayaklanmaya başlamış ve ülkenin her yanında grevler baş göstermiştir.
Ä°talya’daki
bu durumdan en iyi yararlanan Benito Mussolini olmuÅŸtur.
Faşistler sosyal hayatı birbiriyle eşit olmayan insanlar,
gruplar, ırklar ve halklar arasında bir çatışma olarak algılamışlardır. Bu
çatışmalarda üstün olan diğerleri üzerinde hakimiyetini şiddetle sağlamalıydı.
Bu ideoloji halklar arasındaki ilişkiler bazında militarizme
neden olduğu gibi savaş arzusunu da canlandırmıştır.
Bu
ideolojinin temel özelliği bireyin tamamen reddedilip ekonomik, siyasal ve
kültürel olmak üzere sosyal hayatın her alanında devletin mutlak üstünlüğünü
kabul etmektedir.
Bireyi
reddeden faşizm totaliter bir ideolojidir. Tek temel değer ırktır.
Kitleleri kapsayacak en temel kurum ise devlettir. Devletin tek otorite olarak
algılanması faşizmde liderin ilahlaştırılmasını da beraberinde getirir. Yani
faşizmde lider hatasızdır.
Mussolini 1922 Ağustos ayında işçilerin genel greve gittikleri
bir dönemde bunu fırsat bilerek faÅŸist partisinin milis güçleri olan Kara Gömleklileri Napoli’den
Roma’ya bir yürüyüş yaparak hükümet darbesine hazırlanmaya baÅŸlıyor.
30
Ekim 1922’de Kral Mussolini’yi hükümeti kurmakla görevlendirmiÅŸtir. Bu olay
Ä°talya’da Mussolini ve faÅŸist diktatörlüğün baÅŸlangıcıdır. Bu diktatörlük 1943
yılına kadar devam etmiştir.
Mussolini’nin yaptığı ilk iÅŸ muhalefeti ve demokratik
kurumları ortadan kaldırmak olmuştur.
Mussolini Akdeniz’i Ä°talyan denizi olarak düşündüğü için Akdeniz’e
Mare Nostrum
demiÅŸtir.
Mussolini iktidara gelir gelmez dış politikada ilk olarak
Füme Meselesi ile ilgilendi.
Füme 1920 Kasım ayında İtalya ile Yugoslavya arasında yapılan bir antlaşma ile
serbest şehir olarak bağımsız bir statüye kavuşturulmuştur.
Mussolini Yugoslavya üzerinde baskıda bulunarak Ocak 1924’te bu devletle bir
antlaÅŸma imzalayarak Füme’nin Ä°talya’ya katılmasını saÄŸladı.
AÄŸustos 1923’te Yunanistan’ın Yanya ÅŸehrinde Ä°talyan bir
delegenin öldürülmesi üzerine Ä°talyan donanması Korfu Adası’nı bombardıman
ederek iÅŸgal etmiÅŸtir. Ä°talya, Yunanistan’dan 50 Milyon Liret tazminat
istemiÅŸtir.
FaÅŸist Ä°talya’nın Yunanistan ve Yugoslavya üzerinde
oluşturduğu korkuyu artıran olay ise Arnavutluk üzerinde günden güne artan
nüfuzu olmuştur.
Atatürk ve Venizelos ön ayak olmalarıyla 1934’te ortaya
çıkan Balkan Paktı tamamen İtalyan tehdidine karşı alınmış bir tedbirdir.
Washington Deniz Silahsızlanması Konferansı doğrudan
doÄŸruya uzak doÄŸu meselelerinden doÄŸmuÅŸ olup uzak doÄŸuda Japonya ile ABD
arasındaki rekabetle yakından ilgilidir.
Harding uzak doğu meselesini bir bütün olarak ele almak
üzere bu bölgeyle ilgili devletleri 1921 Kasım ayında Washington’da bir
konferansa davet etti. Birçok
antlaÅŸma imzalanarak 6 Åžubat 1922’de bu konferans sona erdi. Bu antlaÅŸmalardan
3 tanesi önemlidir.
Birinci
antlaÅŸma 4’lü AntlaÅŸma olarak da geçen, Amerika, Ä°ngiltere, Japonya ve
Fransa arasında imzalanmış olan antlaşmadır. Bu anlaşma ile taraflar,
birbirlerinin Pasifik'teki ülkelerine karşılıklı saygıyı taahhüt ediyorlardı.
Bu; Amerika için, Japonya'nın emperyalist emellerine karşı Filipinler'in
korunmasıydı.
Ä°kinci
AntlaÅŸma, 6 Åžubat 1922'de BirleÅŸik Amerika, Ä°ngiltere, Japonya, Fransa,
Belçika, Çin, İtalya, Hollanda ve Portekiz arasında imzalanan Dokuz Devlet
Anlaşması (Nine-Power Treaty) dır.
Bu antlaşmada devletler, Çin konusunda uygulayacakları
politika ve prensipleri tespit etmekteydiler. Buna göre taraflar, Çin'in
egemenliğine, bağımsızlığına, toprak ve idare bütünlüğüne saygı gösterecekler
ve bütün Çin topraklarında ticaret ve endüstriyel fırsat eşitliği prensibini
uygulayacaklardı.
Üçüncü
anlaÅŸma da yine 6 Åžubat 1922'de BirleÅŸik Amerika, Ä°ngiltere, Japonya,
Fransa ve İtalya arasında imzalanan Deniz Silahlarının Sınırlanması'na ait
anlaşmadır. Bu anlaşma ile, 35.000 tonu geçemeyecek olan ve capital
ships denen büyük gemiler bakımından her devletin sahip olabileceği deniz gücü
sınırlanmıştı.
Ocak 1930`da Londra`da üçüncü defa bir deniz
silahsızlanması konferansı daha toplandı. Konferansa Amerika, İngiltere,
Fransa, Japonya ve İtalya katıldı. 22 Nisan 1930 Londra Antlaşması ile kruvazör ve daha
küçük tonajlı gemilerde ülkelere ayrılan tonajlar tespit edildi.
ABD Dışişleri Bakanı Frank B. Kellogg ile Fransa
Dışişleri Bakanı Aristide Briand'ın girişimleri sonucu hazırlanan Pakt 1928
Ağustos'unda ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya, İtalya, Polonya, Belçika
ve Çekoslovakya tarafından imzalandı. Antlaşmaya göre devletler Uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde
savaşa başvurmayı kınıyor ve savaşı ulusal politikalarının aracı olarak
kullanmayacaklarını açıkça ilan ediyorlardı. Ayrıca Hangi şart ve kökene
sahip olursa olsun hiçbir anlaşmazlık ve çatışmanın çözümü için barışçı yollar
dışındaki yollara başvurulmayacaktı.
B.
Kellogg Paktı bütün Dünya’ya getirdiÄŸi barış havası nedeniyle Ä°ki SavaÅŸ
Arası Döneme önemli bir gelişme olarak damga vurmuştur.
Bu
barışçı hareketin birçok eksiği bulunmaktaydı.
1-) AntlaÅŸmada
yasakladıkları şeyin yani savaşın ne olduğu tarif edilmemişti.
2-) Büyük devletlerin hemen
hepsi samimiyetten yoksundu.
1926 yılında Milletler Cemiyeti bir silahsızlanma
konferansı hazırlamak üzere bir komisyon oluşturdu Silahsızlanma Konferansı Hazırlık Komisyonu.
1926’da Almanya, 1927’de Sovyetler BirliÄŸi de bu hazırlık
komisyonunun içinde yer almışlardır.
Bu komisyon 1926’dan 1931’e kadar silahsızlanmanın esas
ilkeleri üzerinde bir anlaşma oluşturmak için çalıştı.
Almanya
bu komisyona katıldığı ilk andan itibaren silahsızlanmanın ilk ve en önemli
meselesini ortaya çıkardı. O da eÅŸitlik ilkesidir. Almanya’ya göre Milletler
Cemiyeti üyeleri arasında silahlanma konusundaki mevcut dengesizliğin
kaldırılmalıdır.
Sovyetler
Birliği ise konferansta bütün silahların yok edilmesini, savaş
bakanlıklarının ve genel kurmaylıkların kaldırılmasını, harp okullarının
kapatılmasını, bütün kara, deniz ve hava ordularının derhal terhis edilmesini
teklif etti.
İtalya 1931 Eylül ayında Silahsızlanma Konferansı
Hazırlık Komisyonu’na devletlerin 1 yıl için silahlanmalarını artırmamalarını
öngören bir mütareke ile antlaşması teklif ediyor ve bu teklif kabul ediliyor.
1926’dan beri devam eden hazırlık komisyonu çalışmaları
sona eriyor ve Silahsızlanma Konferansı 2 Åžubat 1932’de Cenevre’de açılıyor. Fakat
ilk andan itibaren başarısızlığa mahkûm oluyor. Çünkü artık uluslararası
atmosfer deÄŸiÅŸmiÅŸtir.
Nazi
iktidarına geçen Almanya 14 Ekim 1933’te Silahsızlanma Konferansı’ndan tamamen
çekilmiÅŸtir. 21 Ekim’de de Milletler Cemiyeti’nden çekilmiÅŸtir.
Kara Silahsızlanması Konferansı başarısız olmuş ve
Almanya’nın çekilmesiyle de dağılmıştır.
Krizler Dönemi (1931-1939)
Japonya’nın Mançurya’yı iÅŸgal etmesiyle baÅŸlamıştır. Japonya
Mançurya’nın doÄŸal kaynaklarına göz koymuÅŸtur.
18 Eylül 1931’de baÅŸkentin tren istasyonlarının birinde Japon
işçilerin çalıştığı raylarda bir bomba patladı ve Japon işçilerin birkaçı öldü.
Bunun üzerine 19 Eylül’de Japonlar Mançurya’yı iÅŸgale baÅŸlamışlardır. 1932 Mart başında bütün Mançurya
iÅŸgal edilmiÅŸtir.
Hiçbir
Milletler Cemiyeti üyesi Paktın 16.maddesi çerçevesinde Japonya’yı saldırgan
ilan edip bu devlete yaptırımlar uygulanmasına cesaret edemedi.
1933 Ocak ayında Almanya’da Nazi partisi iktidara
gelmiÅŸtir.
Adolf Hitler 1789 yılında Avusturya’da doÄŸmuÅŸtur. Adolf
Hitler komutanlarının da desteği ile Alman İşçi Partisine katılıyor ve bu
partinin propagandasını üstleniyor. Daha sonra partiye destekler artmaya
başlayınca partinin adı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi olarak
deÄŸiÅŸtiriyor ve NAZÄ° Partisini kurmuÅŸ oluyor.
Almanya’nın
içinde bulunduÄŸu ÅŸartlar Hitler’in partisini hızla geliÅŸtirmiÅŸtir. Bu ÅŸartlar;
Ã
Halkın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı
Ã
Mark’ın deÄŸerinin gittikçe düşmesi
Ã
Fransa’nın 1923 yılında Ruhr bölgesini iÅŸgal etmesi
Partisine çok güvenen Hitler 1923 Kasım ayında darbe girişiminde
bulunmuş fakat başarısız olmuştur.
Hitlerin yazmış olduğu Kavgam adlı kitap Nasyonal
Sosyalist Partinin İncili gibi bir değer kazanıyor. Bu eser Hitler
Almanya’sının iç ve dış politikasının esaslarını ihtiva etmekteydi. Söz konusu
kitapta göze çarpan unsurlar ise şöyleydi;
İç
politikada birinci derece göze çarpan husus;
à Yahudi aleyhtarlığı
Hitlere göre Almanya itilaf devletlerinin karşısında
yenilmiÅŸ deÄŸildi Yahudilerin bozgunluÄŸu yüzünden Almanya’nın maÄŸlup olduÄŸunu
savunuyor.
Ã
Marksizm’e karşı antipati
Hitler’e göre Marksizm Alman milletini birbirine düşman
iki kampa ayırdığı için çok zararlı bir akım olarak gösterilmektedir.
Ã
İşsizliğe son verilmeli ve işçinin refahı artırılmalıdır.
Ã
En yüksek ırk Alman ırkıdır. Bu ırk manen ve bedenen ıslah edilmelidir.
Ã
Alman ordusu canlandırılmalıdır.
Dış
Politikada ise;
Ã
Dış politikada barışçı görünür ama aslı olmayan bir yenilgi üzerine Alman
milletinin bağımsızlığını elinden almış olan Versay Barış Antlaşması ortadan kaldırılmalıdır
demiÅŸtir.
Ã
Alman milleti haksız olarak çeşitli egemenlikler altındadır. Avusturya,
Çekoslovakya, Polonya, Romanya, Rusya, Ä°sviçre, Hollanda, Ä°talya ve Fransa’da
Almanlar vardır. Bütün Almanları bir araya toplama imkânı olmasa bile;
Avusturya, Çekoslovakya ve Polonya Almanlarını birleştirmek mümkündür demiştir.
Ã
Almanya’nın tek devlet tek millet politikasını uyguladıktan sonra büyük bir
imparatorluk olacağını söyleyen Hitler, hayat sahası adını verdiği sömürgeciliğe
baÅŸlamaktan bahsetmiÅŸtir.
Hitler hapisten çıktıktan sonra NAZİ partisi itibardan
düşmüştü. SA’lar da iyice itibardan düşmüş onun yerine SS’leri kurmuÅŸtur.
Hitler kabineyi kurar kurmaz bir daha iktidardan
ayrılmamak üzere Nazilerin durumunu kuvvetlendirmek için tedbirler almaya
başladı.
Yaptığı ilk iÅŸ 1 Åžubat 1933’te parlamentoyu yani meclisi
dağıtmak oldu. Bu sayede Almanya 5 Mart 1933’te yeniden seçime gitti.
Alman meclis binasında 27 Şubat
gecesi bir yangın çıktı. Bu yangına Reichstag Yangını denilmiştir. Bu yangından komünistler sorumlu
tutulmuÅŸtur.
Devletin gizli polis teşkilatı oluşturulmuştur Gestapo.
Nazilerin şiddet ve baskıları sonucunda
Almanya’dan dış ülkelere bir göç baÅŸlamıştır.
5 Mart seçimlerinden sonra Naziler
şiddet tedbirlerini arttırdılar.
Komünist partinin meclis üyeleri Reichstag yangınından sorumlu
tutularak tutuklanmışlardır. Bunu fırsat bilen Hitler meclisten istediği
kararları çıkartmaya başlamıştır. Hitler meclisten 4 yıllık geniş yetkiler almıştır. Buna göre;
à Hitler çıkaracağı kararnameleri
Cumhurbaşkanına imzalatmak mecburiyetinden kurtulmuştur.
à 14 Temmuz 1930’da çıkarılan
kanunla Nazi partisi dışındaki bütün siyasi partiler kapatıldı.
à Kabinede Nazi üyesi olmayan
üyeler değiştirildi.
à Hitler komünistlerden sonra
mücadelesini Yahudilere çevirmiÅŸtir. 1933’te Almanya’da 550bin kadar Yahudi
yaÅŸamaktaydı. Hitlerin politikaları neticesinde Almanya’dan kitleler halinde göç
etmeye başlamışlardır.
à 1935
yılında Nazi hükümeti Nürnberg Kanunlarını çıkartmıştır. Bu kanunlarla
Yahudiler seçim haklarından yoksun bırakıldılar. Memur olma hakları kaldırıldı
ve bir Almanın bir Yahudi’yle evlenmesi yasaklandı.
2 AÄŸustos 1934’te Hindenburg ölüyor.
Aynı gün çıkarılan bir kanun devlet başkanlığı ile şansölyeliği (başbakanlığı) birleştirerek
Almanya’nın kaderini Hitler’in eline teslim etti. Hitler bundan sonra Führer unvanını almış ve 1945 yılına
kadar Almanya’nın tek hâkimi olmuÅŸtur.
Hitler iç politikaya hâkim
olduktan sonra dış politikadaki hedeflerini tek tek yerine getirmeye
başlamıştır.
Ä°lk iÅŸ olarak Versay’ın kayıtlarından kurtulmak için harekete geçmiÅŸtir. Bu giriÅŸimlerden ilki
Almanya’nın Avusturya’yı ilhak teÅŸebbüsüdür. Bunda baÅŸarılı olamamıştır.
Nazi tehdidine karşı İtalya, Avusturya ve Macaristan arasında siyasi ve
ekonomik alanda sıkı bir iÅŸ birliÄŸi antlaÅŸması imzalanıyor. Bu ortamda 25 Temmuz 1934’te
Avusturya polisi üniforması giymiÅŸ olan bir grup Nazi Viyana’daki hükümet
binasını basarak hükümet binasına girmiştir ve Başbakan Dollfuß öldürülmüştür. Bu sayede Nazilerin
iktidarı ele geçirdiği ilan ediliyor. Avusturya güvenlik güçleri daha sonra bu
olayları bastırmıştır ve Naziler Avusturya’yı alamamıştır.
13 Ocak 1935’te Saar bölgesi için
referandum yapılmıştır. Halkın neredeyse %100’ü Almanya’ya katılma yönünde oy
kullanıyor. 1 Mart 1935’te
Saar Bölgesi Almanya’ya teslim ediliyor. Böylece Almanya Versay’ın yükününü
birinden kurtulmuÅŸ oluyor.
Hitler başa geçtikten sonra Versay
hükümlerini bir kenara bırakarak Almanya’yı gizliden gizliye silahlandırmaya
baÅŸlamıştı. 1 Ekim 1934’e kadar Alman ordusunun 3 katına çıkarılmasına karar
verilmiÅŸti. Hitler Ä°ngiltere ve Fransa’nın sergilediÄŸi tavır sonrası mecburi askerliÄŸi
Versay Antlaşmasına rağmen tekrar kurduğunu söylemiştir. Almanya uluslararası bir antlaşmaya aykırı
davranmıştır.
Fransa, Ä°talya ve Ä°ngiltere bir araya geldiler ve 14 Nisan 1935’te Stresa
AntlaÅŸmalarını imzalamışlardır. Yani Almanya’ya karşı Stresa cephesi
oluÅŸturulmuÅŸtur. Bu antlaÅŸmayla Almanya’yı protesto ettiler ve Locarno’ya
bağlılıklarını dile getirdiler.
Stresa Antlaşmalarına rağmen
Ä°ngiltere Almanya’nın bu silahlanma teÅŸebbüsü karşısında daha realist bir
politika izledi. Ä°ngiltere, Almanya’nın denizlerde tekrar güçlenmesinden
korktuğu için böyle yapmıştır.
İngiltere Almanya ile yaptığı
antlaÅŸmada Almanya’nın deniz gücünü sınırlamış fakat Almanya’ya denizaltı
yapımı hakkı vermiştir. Yani
İngiltere kendi eliyle Versay Antlaşmasını delmiştir. Çünkü Versay Antlaşması
Almanya’ya denizaltı yapma hakkı tanımamıştır.
Bu suretle de Stresa Antlaşması yıkılmıştır.
İngiliz Alman antlaşması
Ä°ngiltere’nin bundan sonra Almanya’ya karşı uygulayacağı yatıştırma politikasının baÅŸlangıcını teÅŸkil
eder.
2 Mayıs 1935’te Fransa Sovyetler
Birliği ile bir ittifak antlaşması imzalıyor. Karşılıklı Yardım Paktı adını alan bu antlaşma ile
taraflardan biri bir
Avrupa devletinin saldırısına uğrama tehdidi ve tehlikesi karşısında
kalırsa taraflar alınacak tedbirler konusunda derhal birbirlerine
danışacaklardır. Eğer taraflardan biri kendisinin kışkırtması olmaksızın bir Avrupa
devletinin saldırısına uğrarsa diğer taraf bütün gücüyle öbür tarafın derhal
yardımına gidecek. Burada
aslında Avrupa devleti olarak Almanya kastedilmekteydi.
16 Mayıs 1935’te Çekoslovakya ile
Sovyetler Birliği arasında aynı nitelikte bir antlaşma imzalandı. Yalnız bu
ittifakın özelliği Çekoslovakya ve Sovyetler birliği arasındaki karşılıklı
yardım taahhüdünün iÅŸlemesi ancak Fransa’nın da yardıma gelmesine baÄŸlanmıştı.
Fransız Sovyet ittifakı Almanya
tarafından tepki ve endişe ile karşılandı. Hitler bu antlaşmayı 1925 Locarno
AntlaÅŸmalarına aykırı buldu. Fransız Sovyet ittifakı Ä°ngiltere’nin de oldukça
canını sıkmıştır. İşte
Ä°ngiltere, Almanya’yı yumuÅŸatmak ve deniz silahlanmasını frenlemek için 18
Haziran 1935’te nota teatileri ile olan bu antlaÅŸmayı imzalamıştır.
0 Yorumlar