PARA
Paranın Tanımı
Malların
alım ve satımında kullanılan değişim aracı olarak ifade etmek mümkündür.
Fiyatlarla değerleri ifade eden bir araç olan para; insanlar ve ülkeler
arasında el değiştirerek ticari faaliyetlerin yürütülmesini sağlamaktadır.
Paranın Temel Özellikleri
Paranın temel özelliklerini beş başlık altında sıralamak
mümkündür.
Homojen olması: Ödemelerin
sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için parayı temsil eden objelerin hepsinin
aynı maddi değeri taşıması gerekmektedir.
Taşınabilir olması: Bu özellik
kullanım kolaylığı sağlamakta; hem taşınmasının kolay, hem de farklı ödeme
alanlarına transferi mümkün olmaktadır.
Dayanıklı olması: Parayı temsil eden
ödeme araçlarının kolay bozulmayıp dayanıklı olması çok sayıda alışveriş
işleminde kullanılmasına imkân tanımaktadır.
Bölünebilir olması: Bu özelliği ile
ticarete konu olan her türlü işlemi yürütecek şekilde bölünebilme özelliğine
sahip olmasıdır.
Taklit edilememesi: Parayı temsil
eden ödeme araçlarının toplum tarafından tanınabilir nitelikte olması
gerekmektedir. Aksi takdirde sahte ödeme araçlarının ortaya çıkarılması riski
bulunmaktadır.
Paranın Fonksiyonları
Paranın geleneksel olarak kabul edilen üç fonksiyonu vardır.
Bunlar;
1-) Değer ölçüsü ve hesap birimi olma
2-) Mübadele aracı olma
3-) Değer saklama aracı olma
Para Çeşitleri
Para çeşitleri tarihsel süreç içinde ele alındığında
toplumların gelişimi ile paranın da çeşitli aşamalardan geçtiği ve zaman içinde
nitelik değiştirdiği görülmektedir. Bu doğrultuda paralar üç grupta
toplanmaktadır.
Bunlardan birincisi madeni paralar
olarak da tanımlanan mal paralar, ikincisi senetler,
sertifikalar ve banknotları kapsayan temsili
paralar, üçüncüsü ise banka
parası olarak da tanımlanan kaydi
paradır.
Mal Para
Paranın icadından önceki çağlarda, mübadelelerde aracı
olarak kullanılan değerler mal para şeklindedir.
Temsili Para
Tarihsel süreç içinde ekonominin gelişmesi ile altın ve
gümüş paraların taşınmasının ve korunmasının güçleşmesi temsili paraların
ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Önceleri altın ve gümüşe çevrilebilen temsili
paralar, zamanla yerini taşınması ve korunması daha kolay olan kâğıt paraya bırakmıştır.
Temsili paralar dört çeşittir.
1-) Altın ve Gümüş Sertifikalar
2-) Banknot
3-) Kâğıt Para
4-) Bozuk Para
Kaydi Para (Banka Parası)
Ekonomide bankacılık sektörünün gelişmesine paralel
olarak insanlar paralarını vadesiz hesaplara yatırmakta ve ödemelerini çek veya
kredi kartı gibi araçlarla yapmaktadırlar. Satın alma gücünü yansıtan
bankalardaki vadesiz hesaba kaydi
veya banka parası denilmektedir.
Para Sisteminin Tarihi GeliÅŸimi
Para sistemi denildiğinde, bir ülkede para işlerini
ayarlayan düzen ile para ile ilgili kanuni hükümler ve uygulamalar
anlaşılmaktadır.
Tarihte; önceleri kıymetli madenler ölçü olarak alınmış,
daha sonraları, banknot veya para benzeri likiditeler kullanılmış, sonunda
günümüzdeki kâğıt paraya gelinmiştir. Böylece paranın bir biriminin neye bağlı
olduğunu belirten düzenlemeye para sistemi denilmektedir.
Para sistemleri, gümüş para sistemi, altın para sistemi ve
çift metal sistemi olmak üzere birkaç şekilde uygulanmıştır.
Gümüş Para Sistemi
Gümüş para sisteminde belli ayar ve ağırlıkta gümüş, para
birimi olarak kabul edilmiştir. Bu paraya sınırsız borç ödeme gücü tanınmıştır.
Gümüşün ülkeye girişi ve çıkışı serbesttir. Diğer her çeşit paralar (banknot ve
bozuk para) bu paraya çevrilebilmektedir.
Altın Para Sistemi
Birinci Dünya Savaşı’na kadar bazı istisnalarla tüm
ülkelerde uygulanan bu sistemde belli ayar ve ağırlıkta altın, para birimi
olarak kabul edilmiÅŸtir.
Altın paraya sınırsız borç ödeme gücü tanınmış olup; ülkeye
girişi ve çıkışı serbest bırakılmıştır. Diğer her çeşit paralar (banknot ve
bozuk para) bu paraya çevrilebilmektedir.
Çift Metal Sistemi-Gresham Kanunu
Bu sistemde belli ayar ve ağırlıkta basılan altın ve gümüş
ayrı ayrı ölçü olarak kullanılmaktadır. Altın ve gümüş para birimleri arasında
sabit bir değişim oranı belirlenmiştir.
Bu oran 19. yüzyıl başında Fransa’da 1’e 16 idi. Yani 1 gram
altın sikke 16 gram gümüş sikke ile aynı değerde idi.
Çift maden sisteminin uygulanmasının nedeni; tek maden
üretiminin piyasadaki para gereksinimini karşılayacak yeterlilikte olmamasıydı.
Altın ve gümüş arasındaki paritenin bozulması sonucu madenin
değerinde meydana gelen bir düşme güvenin sarsılmasına neden olur ki; bu
durumda insanlar değeri yüksek olan parayı ellerinde tutup, değeri düşmüş olan
para ile alışverişlerini yapmayı tercih ederler.
İşte tedavülde değer ve kalite bakımından farklı ödeme
araçları olduğu zaman ortaya çıkan bu durum Gresham Kanunu ile açıklanmıştır. Buna göre; kötü para iyi parayı
kovar ve tedavülde yalnız kötü para kalır.
Para Talebi
Kişilerin veya kurumların ödemelerini yapabilmek için
ceplerinde, kasalarında veya bankalarındaki vadesiz mevduat hesaplarında,
kısacası yanlarında bulundurmak istedikleri para miktarına para talebi denir.
Para talebini etkileyen çeşitli faktörler vardır. Bunlar parayı kullananların
sayısı, gelir dağılımı politikasının değişmesi, enflasyon, deflasyon ve kaydi
para sistemindeki geliÅŸmelerdir.
Para Talebinin Nedenleri
Kişilerin veya kurumların neden parayı ellerinde bulundurmak
istedikleri diğer bir ifade ile para talebinin nedenleri üç yaklaşımla ifade
edilmektedir.
1-) Muamele Güdüsü ile Para
Talebi
Muamele güdüsü ile para talebini etkileyen belirli faktörler
vardır. Bunlar; gelir düzeyi, fiyatlar genel düzeyi ve gelirin elde edilmesi
ile harcanması arasındaki zaman farkıdır.
Muamele güdüsü ile para talebi gelirlerin elde edilmesi ile
harcamaların yapılması arasındaki zaman süresi ne kadar uzunsa o ölçüde yüksek
olacaktır. Muamele güdüsü ile para talebinin faiz oranına karşı duyarlılığı
oldukça düşük düzeyde kalmaktadır.
2-) İhtiyat Güdüsü ile Para
Talebi
KiÅŸiler veya firmalar; beklenmeyen ya da tam olarak tahmin
edilemeyen harcamaların belirlenmesi ihtimali karşısında belli bir miktar para
bulundurmak isterler ki buna ihtiyat
güdüsü ile para talebi denilmektedir.
İhtiyat güdüsü ile para talebi; gelire, fiyatlar genel
düzeyine, insan psikolojisine ve sosyal güvence durumunun olup olmamasına
bağlıdır.
3-) Spekülasyon Güdüsü ile Para
Talebi
Spekülasyon, ileride ortaya çıkabilecek fiyat
dalgalanmalarından yararlanarak kazanç sağlamaktır. Başka bir ifade ile
piyasadaki fiyat hareketlerinden yararlanarak, bir malı ucuza alıp,
pahalılaşınca satarak aradaki fiyat farkından kâr elde etmektir.
Bu durumda spekülasyon güdüsü ile tutulan para miktarı fiyat
hareketlerine ve gelecekteki tahminlere göre belirlenmektedir.
Para Talebinin Nedenleri
Likidite Tercihi
Keynes
tarafından ortaya atılan likidite tercihi teorisi; spekülasyon güdüsü ile para
talebinin faiz oranlarındaki değişmelere karşı son derece duyarlı olduğunu
ifade etmektedir. Faiz oranı yükseldikçe likidite tercihi azalırken, faiz oranı
düştükçe artmaktadır.
Para Arzı
Bir ekonomide belirli bir dönemde kişilerin ve bankaların
elinde tuttukları likit değerler toplamına para arzı denir. Toplumun sahip
olduğu ödeme araçlarının tamamı olarak da tanımlanabilir.
Para arzı bir ekonomide ölçüm anında kullanımda bulunan
toplam para miktarıdır.
Dar ve geniş para arzı olarak iki kategoride ölçülür. Dar para arzı genellikle
para ve paraya en yakın belgelerdir. Nakit para vadesiz mevduat ve çekler bu
kategoriye girmektedir.
Geniş tanımlı para
arzı kavramında ise vadeli mevduat, repo ve benzeri araçlar söz konusu
olmaktadır.
Para Politikası
Para politikası bir ülkede hükûmetlerin belirli ekonomik
amaçları gerçekleştirmek için ekonominin likiditesini değiştirmek üzere kredi,
para arzı ve faiz oranları ile ilgili olarak yaptığı düzenlemelerdir.
Para politikalarının düzenlenmesinde Merkez Bankaları önemli
rol oynamaktadır.
Para Politikasının Amaçları
Para
politikasının amacı, para arzını belirleyerek fiyat istikrarını, toplam talebi,
faiz oranını, milli geliri, istihdam düzeyi ile ödemeler bilançosu dengesini
etkilemektir.
Para
politikasının amaçları beş başlık altında toplanabilir. Bunlar tam istihdam, fiyat istikrarı, faiz oranı
istikrarı, ekonomik büyüme ve ödemeler bilançosu dengesidir.
1-) Tam Ä°stihdam
Para politikası uygulamasında tam istihdam hedefi; emek
piyasasında işgücü arzının işgücü talebine eşit olması durumudur. Bu nedenle
para politikasının amacı ekonomideki işsizlik sorununu ortadan kaldırmaya
yönelik programları uygulamaya koymaktır.
2-) Fiyat İstikrarı
Bir ekonomide fiyatlar genel düzeyinin sürekli değişim
göstermesi, ülke ekonomisinde istikrarsızlıklara neden olmaktadır.
Fiyat istikrarının olmadığı durumlarda bir yandan ekonomik
faaliyetlerdeki düzensizlik ülkenin kalkınmasını güçleştirirken; diğer yandan
sosyal sınıflar arasında gelir dağılımının bozulmasına neden olmaktadır. Bu nedenle fiyat istikrarı
istenilen bir durumdur.
3-) Faiz Oranı İstikrarı
Para politikasının amaçlarından biri de faiz oranında
sağlanacak olan istikrardır. Zira faiz oranındaki dalgalanmalar, fiyat
istikrarsızlığında olduğu gibi ekonomide belirsizliklere neden olmaktadır.
Belirsizliğin yaşanması konut, otomobil ve dayanıklı tüketim
mallarına yönelik talebi etkilemektedir. Talepteki azalma ise ekonomide
daraltıcı bir etki yaratmaktadır.
4-) Ekonomik Büyüme
Ekonomik büyüme için; verimlilik artışı, yeni yatırım
girişimi ve işsizlik oranının düşük olması gibi faktörlerin gerçekleşmesi
gerekmektedir. Bir ülkenin ekonomik gelişim sürecinde bazen üretim, gelir ve
harcamalarda bir azalma yaşanırken; bazen de bu unsurlarda canlılık
görülebilmektedir.
5-) Ödemeler Bilançosu Dengesi
Bir ülkenin diğer ülkeler ile olan ticaretinde; ülke
parasının yabancı paralar karşısındaki değeri dış ticaretini etkilemektedir.
Ülkenin ödemeler bilançosu açık verdiğinde bunun
kapatılması için ya ihracat arttırılacak veya ithalat azaltılacaktır. Her iki
durumda da para politikası tedbirlerinin kullanılması mümkün olmaktadır.
Para Politikasının Araçları
Para politikasını yürüten organ Merkez Bankası'dır. Bir
ülkede para arzını ekonominin gereklerine göre düzenlemektedir.
Amacı parasal istikrarı ve düzenli ekonomik büyümeyi
gerçekleştirmektir. Bunu sağlamak için para politikasını uygularken
kullandıkları araçlar dört tanedir.
Bunlar;
açık piyasa işlemleri, reeskont oranları, kanuni karşılıklar ve kredi
tavanıdır.
1-) Açık Piyasa İşlemleri
Açık piyasa işlemleri, Merkez Bankası tarafından hazine
bonosu, devlet tahvili ve döviz alım satımı yaparak para arzını belirlediği
önemli araçlardan birisidir.
Böylece Merkez Bankasının açık piyasa işlemleri deflasyon
dönemlerinde ekonominin canlanması, enflasyon dönemlerinde ise fiyatların artış
hızının azaltılması amacıyla kullanılan para politikası araçlarından birisidir.
2-) Reeskont Oranları
Ekonomideki para arzını belirlemede kullanılan para
politikası araçlarından birisi de reeskont oranlarıdır.
Bankalar nakit ihtiyacı içinde oldukları zaman Merkez
Bankasından borçlanabilmektedir.
Buna göre Merkez Bankasının bankalara verdiği kredilere
uyguladığı faiz oranına
reeskont oranı adı verilmektedir.
Piyasada enflasyonist bir durum var ise para arzını
azaltmak için Merkez Bankası reeskont oranını yükseltmekte ve enflasyonist
baskının azaltılmasını sağlamaktadır.
3-) Zorunlu Karşılık Oranları
Ekonomideki para arzı miktarını kontrol etmek amacıyla,
Merkez Bankası tarafından belirlenen ve bankaların mevduat şeklindeki
yükümlülükleri karşılığında hangi miktarda zorunlu rezerv kullanacaklarını
gösteren orandır.
Etkili bir para politikası aracı olarak; bir yandan para
arzında büyük değişiklikler yaratmakta bir yandan da bankaları likidite
sıkışıklığına sokabilme riski nedeniyle keskin sonuçlar yaratabilmektedir.
4-) Kredi Tavanı
Para ve kredi hacmini kontrol amacıyla yukarıda açıklanan
politika tedbirlerini tamamlayıcı nitelikte başka tedbirlere de başvurulabilir.
Merkez Bankası ticari bankaların çeşitli ekonomik
faaliyetleri ile ilgili olarak açacakları kredilere bir tavan getirebilir.
ENFLASYON
Enflasyonun Tanımı
Bir ekonomide toplam talebin toplam arzdan fazla olması
sonucu, fiyatlar genel düzeyinin sürekli olarak yükselmesine enflasyon denilmektedir.
Ekonomideki para miktarı ne kadar artarsa enflasyon
oranının artma ihtimali o ölçüde yüksek olmaktadır. Diğer yandan para
miktarının değişmemesi durumunda enflasyonun oluşma ihtimali de oldukça
zayıflamaktadır.
Enflasyonun Nedenleri
Enflasyonun hüküm sürdüğü ekonomilerde belirli bir fiyat
düzeyinde toplam talep ile toplam arz arasında kurulmuş bulunan denge çeşitli
nedenlerle bozulmaktadır.
Genel olarak enflasyona neden olan etkenler göz önüne
alındığında talep kaynaklı ve arz kaynaklı oldukları görülmektedir.
1-) Talep Enflasyonu
Talep enflasyonu bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin
toplam talebi karşılayamaması nedeniyle ortaya çıkan enflasyondur.
Bir ekonomide devletin açık finansman politikası izlemesi
(karşılıksız para basması), kredi hacminin genişlemesi, kişilerin ve kurumların
kendi bünyelerinde saklı tuttukları paralarını dolaşıma dâhil etmeleri ve
ödemeler dengesi fazlalığından doğan gelir artışları gibi sebeplerle toplam
talebin toplam arzı aşması sonucu ortaya çıkan bir durumdur.
2-) Arz (Maliyet) Enflasyonu
Bir ekonomide enflasyon sürecinin başlangıcının, toplam
talep harcamalarından bağımsız olarak üretim maliyetlerindeki artışlara
bağlanmasıdır.
Mal ve hizmet fiyatlarının oluşumunda maliyet koşulları
esas alınıyorsa ve buna bağlı olarak fiyatlar genel düzeyi yükseliyorsa arz
(maliyet) enflasyonu ortaya çıkmaktadır.
Bu tür enflasyonda; sendikaların, firmaların veya ham
madde üreticilerinin piyasayı kontrolleri altına alma istekleri ile
hükûmetlerin getirdiği yeni düzenlemeler ve yeni vergi uygulamalarının da
etkileri bulunmaktadır.
Enflasyon Çeşitleri
Günümüzde enflasyon uluslararası niteliğe sahip bir olay
olup; az gelişmiş ülkelerden, kalkınma sürecini tamamlayan ülkelere kadar hemen
hemen her ülkede mevcuttur.
Enflasyon
çeşitleri olarak; yapısal enflasyon, kronik enflasyon, sinsi enflasyon ve hiper
enflasyon incelenecektir.
1-) Yapısal Enflasyon
Bir
ekonomide enflasyon süreci toplam talep veya toplam arzda meydana gelen
değişimler sonucunda yaşanmaktadır. Ancak ekonominin birçok yapısal özellikleri
enflasyonun yayılmasını hızlandırabilmekte ve enflasyonla mücadeleyi güçleştirebilmektedir.
Özellikle
gelişmekte olan ülkelerde enflasyon yapısal aksaklıklar nedeniyle oldukça etkin
olmaktadır.
Bu tür
enflasyon belirli piyasalarda ve ekonominin bazı kesimlerinde fiyatların birkaç
firma tarafından belirlenmesi sonucu ortaya çıkmaktadır.
2-) Kronik Enflasyon
Kronik
enflasyon; kamu harcamalarının sürekli artması, gelirlerin üretimdeki
artışla orantısız olması, sürekli bütçe açıkları, yatırım finansmanlarının
emisyonla karşılanması gibi nedenlere bağlı olarak fiyatlar genel düzeyinin
sürekli artış göstermesi sonucu görülen bir enflasyon türüdür.
Bu tür enflasyon yaşanan ekonomide bazı ciddi sorunlar
ortaya çıkmaktadır. Para değerini hızla kaybetmekte, satın alma gücü
azalmaktadır.
3-) Sinsi Enflasyon
Fiyatlar genel düzeyinin yavaş ve çok küçük oranlarda
yükselme eğilimi gösterdiği dönemlerde görülen bir enflasyon çeşididir. Bu tür
enflasyon genellikle iktisadi faaliyetlerin ve piyasaların canlandığı
dönemlerde görülmektedir.
4-) Hiper Enflasyon
Fiyatlar genel düzeyinin çok hızlı yükselmesi ve paranın
iç değerinin aşırı ve hızlı bir şekilde düşmesi sonucu enflasyon hızının çok
yükselmesi durumuna hiper
enflasyon denilmektedir.
Hiper enflasyonun en önemli sebebi para arzının
kontrolsüz bir şekilde arttırılmasıdır.
Enflasyonun Etkileri
Günümüz ülke ekonomilerinin yaşadıkları en önemli
sorunlardan birisi olan enflasyonun birçok olumsuz etkisi bulunmaktadır.
Enflasyonda fiyatlar genel düzeyi yükselmekte, yatırımlar
ve tasarruflar azalmakta, ödemeler dengesi ülke lehine bozulmakta, gelirler
reel olarak düşmektedir.
Enflasyonun bu olumsuz ekonomik etkilerinin yanı sıra çok
ciddi sosyal etkileri de bulunmaktadır. Gelir dağılımının bozulması toplumda
sosyal dengeyi bozmaktadır.
Ayrıca kolay yoldan para kazanma arzusu ile spekülasyon
eğilimleri de artmaktadır.
1-) Gelir ve Servet Dağılımı
Bakımından
Enflasyon gelir dağılımını değiştirmektedir.
Enflasyonun olduÄŸu bir ekonomide insanlar sabit faizle
uzun vadeli olarak borçlanmışlarsa fiyatlardaki bir yükselme onlara büyük
kazanç sağlayacaktır. Ancak kişiler borç vermişler ise zarar edeceklerdir.
2-) Üretim ve İstihdam Bakımından
Enflasyon üretim ve istihdam düzeyi üzerinde de etkili
olmaktadır. Ani olarak enflasyon oranının yükseldiği dönemlerde hem üretim
miktarı hem de istihdam düzeyi artmaktadır. Ancak üretim artışını sağlayan
etken şüphesiz ki fiyatlardaki yükselme olmaktadır.
Enflasyon sürecinin uzun dönemli yaşandığı ekonomilerde
hem üretimde hem de istihdam düzeyinde düşüşler görülmektedir.
3-) Ödemeler Dengesi ve Kaynak
Dağılımı Bakımından
Bir ülkenin parasının değeri; sadece iç satın alma gücü
ile ölçülmeyip, dış satın alma gücü ile de ölçülmektedir.
Ülke içi fiyatların artmasına karşılık, döviz
fiyatlarının değişmemesi durumunda ithal malları ucuzlamakta, ihraç mallarının
fiyatları ise yükselmektedir.
Bu durumda ithalat artarken, ihracat azalmakta ve
ödemeler dengesi açık vermektedir.
İthalatın kısıtlanması nedeniyle, ithal edilemeyen
malların yurt içinde üretilmesi durumunda ise; fiyat, kalite ve servis
açısından uluslararası rekabetten uzak kalitesiz mal üretimi gerçekleşmektedir.
Ülke kaynakları (üretim faktörleri) enflasyon ekonomisi
kuralları doğrultusunda rekabetçi üretim alanlarından uzaklaşmakta ve kaynak
dağılımı bozulmaktadır.
Enflasyonun Maliyeti
Enflasyonun ekonomi üzerindeki maliyeti, ekonomik
birimlerin fiyat artışlarını (enflasyonu) önceden tahmin etme durumlarına göre
deÄŸiÅŸmektedir.
Bu
açıdan enflasyonun maliyeti beklenen (dengeli) enflasyon ve beklenmeyen
(dengesiz) enflasyon olarak ikiye ayırmak mümkündür.
1-) Beklenen (Dengeli) Enflasyon
Ekonomik birimler tarafından enflasyon beklentisi
oluşmuşsa yani fiyat artışlarını öngörmeleri durumunda; fiyatlarda meydana
gelebilecek bir değişme hiç kimse için olumsuz bir durum yaratmayacaktır.
Çünkü hem mal ve hizmet fiyatları hem de ücretler
enflasyon oranı düzeyinde arttırılacaktır. Böylece kişilerin satın alma gücü
aynı düzeyde kalacaktır.
Beklenen enflasyonun en etkin maliyeti; uzun dönemde
gayrı safi milli hasılanın büyüme oranını düşürmesidir.
2-) Beklenmeyen (Dengesiz)
Enflasyon
Beklenmeyen enflasyon durumunda; para hesap birimi,
mübadele ve değer saklama fonksiyonlarını eksik ve kötü şekilde yerine
getirmektedir.
Para tutmanın fırsat maliyeti çok artmaktadır. Bunun
sonucunda paradan kaçış söz konusu olurken; paranın dolaşım hızını da
arttırmaktadır.
Mal ve hizmet fiyatlarının enflasyon artışı doğrultusunda
gerekli şekilde ayarlanmaması fiyatların enflasyonun gerisinde kalmasına neden
olmaktadır.
Enflasyonla Mücadele Stratejileri
Enflasyonu sona erdirmek için toplam talep ve toplam arz
arasındaki dengeyi istikrarlı bir fiyat düzeyinde yeniden sağlamak
gerekmektedir.
Bu nedenle enflasyonla mücadele etmek amacıyla iki
strateji uygulanmaktadır. Bunlardan
birincisi toplam arzın arttırılması, ikincisi ise toplam talebin kısılmasına yönelik
uygulamalardır.
1-) Toplam Arzı Arttırmaya
Yönelik Uygulamalar
Bir ekonomide arz miktarı azalırken, fiyatlar yükselmekte
ise ve buna karşın durgunluk yaşanıyorsa yani stagflasyon durumu mevcut ise;
toplam talebi kısarak önlem alınması çare olmamaktadır.
Çünkü toplam talebi kısmak durgunluk sürecinin uzamasına
neden olmaktadır. Ekonomiyi sağlıklı yapıya kavuşturmak amacıyla toplam arzı
arttırıcı önlemlerin alınması gerekmektedir.
Bu doğrultuda yani ekonomide tam istihdam düzeyini
sağlamak için; ekonomide para arzını arttırmadan yatırımların arttırılması
gerekmektedir.
2-) Toplam Talebi Azaltmaya
Yönelik Uygulamalar
Ekonomik gelişme sürecini yavaşlatabilme tehlikesi
nedeniyle toplam talebi azaltmaya yönelik uygulamalarda dikkatli davranılması
gerekliliği vardır.
Enflasyonun devamlılığını sağlayan en önemli etkenlerden
birisi parasal genişleme doğrultusundaki talep artışıdır.
Bu nedenle enflasyonla mücadele etmek için öncelikle para
arzını kısmak gerekmektedir.
Ä°stihdam ve Ä°ÅŸsizlik
İstihdam ve İşgücü
İstihdam: Çalışma gücü ve
arzusunda olan kişilerin belirli bir ücret karşılığında hizmetlerinden
yararlanılmasıdır. Bir ülkenin nüfus miktarı ile istihdam arasında yakın bir
ilişki vardır.
İşgücü: Bir ülkedeki
nüfusun üretici durumda bulunan yani iktisadi faaliyete katılan kısmına işgücü
denilmektedir. Başka bir tanımla; bir ülkede emek arzını insan sayısı yönünden
ifade eden bir kavramdır.
Ä°ÅŸsizlik
İşsizlik emek arzının emek talebinden fazla olduğu durumu
yansıtmaktadır. Bu durumda işgücünün bir bölümü emek piyasasında geçerli olan
iş koşulları ile ücreti kabul ederek çalışmaya razı olduğu hâlde iş
bulamamaktadır.
Bu
bağlamda işsizlik; bir kişinin çalışma gücü ve arzusunda olup da
piyasadaki cari ücret düzeyine razı olmasına karşın iş bulamama durumudur.
Dolayısıyla, ücret düzeyini beğenmediği için çalışmayanlar işsiz
sayılmamaktadırlar.
Bir ekonomide işsizlik oranı ise; belli bir dönemde
çalışacak durumda olan ve iş aramalarına rağmen iş bulamayanların işgücüne
oranıdır.
İşsizlik Oranı = İşsiz Sayısı / İşgücü x 100
İşsizlik Çeşitleri
İşsizlik çeşitleri işsizliğin hangi sebeplerden
kaynaklandığı konusunda fikir vermektedir.
İşsizliğin sebepleri göz önüne alınarak yapılan
sınıflamaya göre işsizlik
çeşitlerini; yapısal, iradî, gayri idarî, friksiyonel, konjoktürel ve gizli
işsizlik olarak sınıflandırmak mümkündür.
1-) Yapısal İşsizlik
Bir ülkenin ekonomik yapısında meydana gelen değişmeler
hem tüketicilerin talep kalıplarını değiştirmekte hem de üretim teknolojisini
deÄŸiÅŸtirmektedir.
Böylece ekonominin talep ve üretim yapısında meydana
gelen değişikliklere uyum sürecinin sebep olduğu işsizliğe yapısal işsizlik denilmektedir.
2-) Ä°radi Ä°ÅŸsizlik
İnsanların cari ücret veya kanunla belirlenen ücret
seviyesinde çalışma imkânına sahip olmalarına karşın; çeşitli nedenlerle
çalışmak istemeyip, işsiz kalmak istemeleri durumunda ortaya çıkan işsizliğe iradi işsizlik denilmektedir.
Bu işsizlikte daha yüksek ücret ve daha iyi çalışma
şartları arandığı için; kişiler kendi iradeleri ile bilerek ve isteyerek işsiz
kalmaktadır.
3-) Gayrı-iradî İşsizlik
Çalışma
gücünde ve arzusunda olup; cari ücret düzeyinde ve mevcut şartlarda çalışmaya
razı kişilerin iş bulamamaları hâlinde oluşan işsizliğe gayri iradi işsizlik denilmektedir.
4-) Friksiyonel Ä°ÅŸsizlik
Friksiyonel işsizlik insanların mevcut işlerini bırakıp, başka bir iş aramasına bağlı bir işsizliktir. Amaç daha iyi çalışma koşulları ve daha yüksek ücret elde etmektir.
5-) Konjoktürel İşsizlik
Bir ekonomide üretim ve milli gelir devamlı bir yükselme göstermeyerek
zaman içinde dalgalanmaktadır.
Bu nedenle istihdam hacminin konjonktür dalgalanmalarına bağlı olarak
daralması sonucunda ortaya çıkan geçici veya yaygın işsizlik türüne konjoktürel işsizlik
denilmektedir.
6-) Gizli Ä°ÅŸsizlik
Çalışır göründüğü hâlde toplam üretime hiçbir katkısı olmayanların oluşturduğu işsizlik türüne gizli işsizlik denilmektedir. Verimliliğin ve ücretlerin düşük olduğu ekonomilerde gizli işsizlik varsa bir yerine iki ya da daha fazla kişiye iş verilmiş demektir
0 Yorumlar