SavaÅŸ, genellikle devlet
olan iki veya daha fazla taraf arasındaki silahlı mücadele durumudur.
İç
savaş: Devlet içerisinde, genellikle ya devleti kontrol altına almak
veya yeni bir devlet kurmak için siyasal olarak örgütlü gruplar arasında
yürütülen silahlı mücadele
Konvansiyonel
savaş: Konvansiyonel (nükleer değil) askeri silahlar ve muharebe
taktikleri kullanan düzenli ve üniformalı ulusal ordu birlikleri arasında
yürütülen bir savaş yöntemi.
Total
savaş: Sivil ve askeri tüm düşman hedeflerini kitlesel olarak yok ederek
koşulsuz teslim olmasını sağlama amacı taşıyan, geniş çapta zorunlu askerlik ve
ekonominin askeri amaçlara yönlendirilmesiyle toplumun tamamının katıldığı bir
savaÅŸ.
Hegemonik
savaş: Küresel güç dengesini yeniden yapılandırarak bütün dünya düzeni
üzerinde hakimiyet kurmak için yapılan savaş.
Otarşi: Sözlük anlamı kendini
yönetme olup, genellikle sömürgeci yayılma veya uluslararası ticaretten
çekilmenin neden olduğu ekonomik anlamda kendine ye[1]terli olma durumuyla
iliÅŸkilendirilir.
Bütün 'yeni' savaşlar birbirinin aynısı olmamasına rağmen
aşağıdaki özelliklerin hepsini olmasa da bir kısmını gösterme eğilimindedir:
•
Devletlerarası değil iç savaş olma eğilimindedirler.
•
Kimlik sorunları genellikle belirgindir.
•
Savaşlar sıklıkla eşit olmayan taraflar arasında yürütülür ve asimetriktir.
•
Sivil/asker ayrımı ortadan kalkmıştır.
•
'Eski' savaşlardan daha barbarca yürütülür.
Asimetrik
savaş: Askeri, ekonomik ve teknolojik güçlerinin açık bir biçimde eşit
olmadığı taraflar arasında yürütülen ve savaş stratejilerinin zayıf olanın
ihtiyaçlarına göre uyarlanma eğiliminde olduğu savaş.
SAVAÅžI HAKLILAÅžTIRMAK
Bu konuda benimsenen üç genel tutum şunlardır:
•
Reelpolitik: Savaşın siyasi bir eylem olması nedeniyle ahlaki bir
gerekçeye ihtiyaç duymadığı argümanı
•
Haklı savaş teorisi: Savaşın yalnızca ahlaki ilkelere uygun olduğu durumlarda
haklı olacağı argümanı
•
Pasifizm: Savaşın gereksiz bir kötülük olarak hiçbir zaman haklı olamayacağı
argümanı
Haklı
savaş: Amaç ve yürütülüş bakımından bazı etik kriterleri yerine getiren
ve böylece ahlaken haklı olduğu söylenebilecek savaş
Pasifizm:
Barışa adanmışlık veya savaş veya şiddetin her koşul altında reddi
Jus
ad bellum: Meşru güç kullanımını kısıtlayan ilkelerde yansımasını
bulacak şekilde haklı nedenlerle savaşa başvurma.
Jus
in bello: Savaşın nasıl yürütülmesi gerektiği konusundaki ilkeleri
taahhüt ederek savaşın adil bir şekilde idaresi.
Vicdani
ret: Genellikle, bir savaş unsuru olarak hareket etmenin ahlaken yanlış
olduğu inancına dayalı bilinç temelinde silahlı kuvvetlere zorunlu katılıma
karşı duruş
Nükleer Silah: Patlama,
ısı ve radyasyonla hedeflerini yok eden, atom bombaları veya hidrojen bombaları
ilkesine göre çalışan silahların hepsine denir.
Kitle İmha Silahları: Kitlesel
olarak hiçbir ayrım gözetmeksizin tahrip etme kapasitesine sahip
silahlardır. Kimyasal, Radyolojik,
Biyolojik ve Nükleer silahlar.
Konvansiyonel Silahlardan farkı;
Ã
Kitlesel olarak zarar verme potansiyeli kesin olan silahlardır.
Güvenlik İkilemi: Bir ülke
savunma amaçlı olarak silah biriktirebilir, elde edebilir, askeri kapasitesini
güçlendirebilir. BaÅŸka bir ülke bunu ‘’bu bana saldıracak’’ ÅŸeklinde
anlayabilir ve güvenlik ikilemi duyarak o da silahlanmaya başlar.
Nükleer silahlanma 2 şekilde yayılır:
1-) Yatay Yayılma: Farklı
ülkelerin de nükleer silahlanmaya dahil olması şeklinde yayılma.
2-) Dikey Yayılma: Bir
ülkenin silah çeşitlerini, silah kapasitesini artırarak yayılması.
ABD ve Sovyetler Birliği arasında stratejik saldırı silahlarının azaltılması ve sınırlandırılmasına ilişkin
ikili bir anlaşma (START) imzalanmıştır. 1991 yılında yapılmıştır.
İkincisi ise 1993 yılında yapılmıştır. İkisi de başarısız olmuştur. Neden:
Ã
Hala stratejilerini nükleer silahlar üzerinden yapmaları.
Ã
90’lardan sonra baÅŸka ülkelerin de bu yarışa dahil olmak istemesi.
Ã
Teknolojinin gelişmesiyle her ülkenin bunu yapabilecek konuma gelmesi.
Ã
Başka ülkeler yerleştirilen nükleer başlıkların sürekli bir tehdit oluşturması.
2007 yılında Uluslararası Nükleer Silahları Ortadan
Kaldırma Kampanyası başlamıştır. Bu kampanyanın diğerlerinden farkı Nükleer
Silah kullanmayı uluslararası hukuk ile bağdaştırıp uluslararası hukuka aykırı
olarak görüyor.
Nükleer Silahlardan Arındırılmış
Bölgeler:
Ã
Antarktika
Ã
Latin Amerika
Ã
Karayipler
Ã
Güney Pasifik
Ã
Afrika
Ã
Güneydoğu Asya
Bölgeselcilik
à Bölgeselcilik, belli sayıda devleti içeren coğrafi
bir bölge içerisinde sosyal, ekonomik ya da siyasi faaliyetlerin koordine
edilmesi, uygulaması ya da bu uygulamanın teorisidir.
Bölgeselciliğin iki boyutu bulunmaktadır. Birincisi, ülkeler içinde
görülen âdem-i merkezileşme (decentralization) süreci olarak ulus-altı
bir olgudur. Bu durum federalizmi uygulayan ülkelerde görülmektedir.
Bölgeselcilik komşu devletlerin iş birliği yapmayı tercih
ettikleri temel alanlara bağlı olarak farklı şekiller alabilmektedir. Bu
bağlamda üç tane bölgeselcilik türü tespit edilebilir:
•
Ekonomik bölgeselcilik
•
Güvenlik bölgeselciliği
•
Siyasi bölgeselcilik
Ekonomik
bölgeselcilik aynı coğrafi bölgede bulunan devletler arasında, iş
birliği yoluyla daha fazla ekonomik fırsat yaratılmasını ifade etmektedir.
Güvenlik
bölgeselciliği, devletleri hem komşuları olan hem de uzaktaki
düşmanlarından korumak için kurulmuş iş birliği türlerini ifade etmektedir. Bu
anlamdaki bölgesel bütünleşme Karl Deutsch'un ifadesiyle (1957) 'güvenlik topluluğunun
ortaya çıkarmasını sağlayabilir.
Siyasi
bölgeselcilik aynı bölgedeki devletlerin ortak değerleri güçlendirme ya
da koruma girişimlerini ifade etmektedir. Devletler bu şekilde imajlarını ve
itibarlarını güçlendirmeyi ve daha güçlü diplomatik etki elde etmeyi düşünmektedirler.
Bölgeselciliğe 3 farklı teori ile yaklaşılmıştır:
·
Federalizm
·
Ä°ÅŸlevselcilik
·
Yeni Ä°ÅŸlevselcilik
Federalizm
bölgesel, hatta küresel bütünleşme konusunda ortaya konan ilk teoridir.
18. Yüzyıl'dan itibaren G. W. F. Hegel (1770-1831) ve Jean-Jacques Rousseau
(1712-1778) gibi siyası düşünürler tarafından savunulmuştur. Bu düşünürler bu
teorinin iç politikada merkez ile çevre arasındaki gerginlikleri yatıştırma
aracı olarak kullanılmasından ilham almışlardır.
Devletlerin en azından belli ölçüde egemenliklerini (bkz.
s. 26) daha üst bir federal organa devretmeleri halinde sağlanabilecektir. Bu, havuzda toplanmış egemenlik
olarak da isimlendirilmektedir.
Ä°ÅŸlevselcilik:
Hükumetlerin temelde insanların ihtiyaçlarıyla ilgilendiği gerçeğine dayanan
teori; işlevselcilik belli karar alma alanlarında kurucu devletler tarafından
bütünleşme yönünde kontrollü şekilde atılan ve sayıları giderek artan adımları
ifade etmektedir.
Ä°ÅŸlevselciliÄŸin temel fikri David Mitrany'nin (1966)
formülünde ortaya konmuştur:
'biçim, işlevi takip eder'.
Yeni
işlevselcilik: Bir alandaki bölgesel bütünleşmenin 'yayılma' etkisiyle
başka alanlarda da bütünleşmeye neden olacağını söyleyen işlevselciliğin
deÄŸiÅŸtirilmiÅŸ bir ÅŸekli.
Yayılma
(spillover): Ekonomik alanda bir bütünleşme sağlanmasının ve bu
bütünleşmenin derinleştirilmesinin daha ileri düzeyde ekonomik bütünleşme ve
potansiyel olarak siyasi bütünleşme yönünde baskılar ortaya çıkarması süreci.
Uluslararası Örgütler 4 farklı şekilde sınıflandırılabilir:
Ã
Ãœyelik
Ã
Yetkinlik
Ã
Ä°ÅŸlev
Ã
Karar Verme Yetkisi
0 Yorumlar