Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve Ä°stanbul’un
Ä°ÅŸgali
Ä°stanbul hükümeti, Sivas Heyet-i Temsiliyesi’ni tanıdı ve
Osmanlı Mebusan Meclisi’nin toplanması için seçimlerin bir an önce yapılacağını
duyurdu. Yapılan seçimlerin ardından son Osmanlı Mebusan Meclisi 12 Ocak
1920’de Ä°stanbul’da toplandı.
Meclis 3 ay gibi kısa bir süre açık kalmasına karşın
Misak-ı Milli gibi önemli bir belgeyi kabul ederek Anadolu direnişine önemli
bir meÅŸruiyet saÄŸladı. 28 Ocak 1920’de kabul edilen Misak-ı Milli, Sivas ve
Erzurum Kongrelerini esas alan bir metindir.
18 Mart 1920’de son toplantısını yapan Mebusan Meclisi,
mevcut koşullar altında faaliyetlerini sürdürmesinin imkânsız olduğuna karar
vererek dağıldı.
TBMM’nin KuruluÅŸu ve Rejimin
Temelleri
23 Nisan 1920’de ilk toplantısını yapan Birinci Meclis,
16 Nisan 1923’te dağılana kadar milli mücadele sürecinin askeri ve siyasal
yönlerini başarıyla yönetti ve yeni rejimin temellerini attı.
Birinci Meclis ilk aylarında bir dizi önemli yasayı
yürürlüğe koydu. 29 Nisan
1920’de Hıyanet-i Vataniye Kanunu kabul edildi. Bu kanunla TBMM’nin
meşruiyetine karşı koyanların vatan haini sayılacağı ve mahkemelerin bu yönde
vereceği kararların kesin olduğu hükme bağlandı. Böylece meclise yasama ve yürütme yetkisinin yanı sıra
yargı yetkisi de verilmiş oldu.
TBMM’nin en önemli yasama faaliyetlerinden biri, hiç
kuşkusuz Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu’dur. 20 Ocak 1921’de kabul edilen TeÅŸkilat-ı Esasiye
Kanunu, rejimin temellerini halk egemenliği ve meclis üstünlüğü üzerinden
tanımlayan ilk anayasadır.
Sevr Antlaşması ve Londra
Konferansı
Sevr Antlaşması Osmanlı hükümeti tarafından imzalanmasına
karşın, 16 Mart 1920’den itibaren Ä°stanbul’un yapmış olduÄŸu bütün antlaÅŸmaları
geçersiz sayan Kanun uyarınca Ankara hükümeti tarafından geçersiz sayıldı.
A-RMH Grubu’nun KuruluÅŸu ve
Muhalefet
Mustafa Kemal Paşa, kendisine yakın mebuslardan oluşacak
bir grupla meclis çoğunluğunu örgütlü bir yapı içine sokmayı istiyordu. Bu
amaçla 10 Mayıs 1921’de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu (A-RMH
Grubu) kurdu.
Grubun programı Misak-ı Milli’nin saÄŸlanması ve devlet
teşkilatının anayasa uyarınca adım adım kurulmasını içeren iki maddeden
oluÅŸuyordu.
Ä°kinci Grup’un KuruluÅŸu, Programı
ve Faaliyetleri
Muhalifler mecliste bir grup çatısı altında örgütlenerek
uzun süredir eleştirdikleri konularda sonuca ulaşmak istiyorlardı. Mustafa
Kemal PaÅŸa’nın elinde olaÄŸanüstü yetkilerin toplanması karşısında meclis
üstünlüğünü savunan bu grup, 1922 Temmuz’unda, Ä°kinci Müdafaa-i Hukuk Grubu adı altında örgütlendiler.
A-RMH Grubu’yla aynı adı paylaÅŸtığı için iki grubu
birbirinden ayırmak üzere A-RMH Grubu’na Birinci Grup, muhaliflerin kurduÄŸu gruba ise Ä°kinci Grup denir.
Ä°kinci Grup’un ilk programı 16 Temmuz 1922’de açıklandı.
Programın 1. maddesi Misak-ı Milli çerçevesinde milli
birlik ve bağımsızlığa ulaşılması amacını içerir.
2. madde ise mevcut kanunların milli egemenlik ilkesine
göre değiştirilmesi ve düzeltilmesini öngörür. Bu madde temelde Başkumandanlık
ve Ä°stiklal Mahkemeleri’ne iliÅŸkin kanunlarla, vekillerin seçim ÅŸekline iliÅŸkin
kanunların değiştirilmesi amacını içeriyordu.
Herkesin hukukunun dokunulmazlığı ve saygınlığını
saÄŸlamayı hedefleyen 3. madde ise Grup’un temel hak ve özgürlükler konusundaki
hassasiyetini yansıtır.
Halk Fırkasının Kuruluşu
Mustafa Kemal PaÅŸa, nihayet, 8 Nisan 1923’te de Halk
Fırkasının, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin (A-RMHC) bir fırkaya
dönüştürülmesi yoluyla kurulacağını açıkladı ve partinin ilkelerini oluşturan Dokuz Umde bildirisi
yayınlandı.
Halk Fırkası adaylarının mutlak zaferiyle sonuçlanan 1923
seçimlerinden sonra 9
Eylül 1923’te partinin tüzüğü kabul edildi, 11 Eylül’de Mustafa Kemal
Paşa partinin genel başkanlığına seçildi. Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa
Kemal PaÅŸa cumhurbaÅŸkanlığına seçilince 19 Kasım 1923’te Ä°smet (Ä°nönü) PaÅŸa’yı
Halk Fırkası Reis Vekilliğine atadı.
Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkasının Kuruluşu
1923’te ikisi dışında tümü Müdafaa-i Hukuk adayları
olarak seçilen ve Halk Fırkası içinde yer alan milletvekillerinden bir bölümü zamanla
bu partiden istifa ettiler ve istifa edenlerin bir bölümü 17 Kasım 1924’te
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TPCF) adıyla bir muhalefet partisi kurdular.
TPCF kurulduktan 3 gün sonra Başvekil İsmet Paşa sıkıyönetim
ilanını istedi. CHF grubu bu öneriyi reddedince Ä°smet PaÅŸa 21 Kasım’da
hükümetin istifasını açıkladı. Ertesi gün, yeni kabineyi, Ä°smet PaÅŸa’ya göre
daha ılımlı bir kiÅŸiliÄŸe sahip olan ve muhtemelen CHF’den kopuÅŸları durdurması
beklenen Fethi (Okyar) Bey kurdu.
Şeyh Sait Ayaklanması ve Takrir-i
Sükûn Kanunu
Şeyh Sait Ayaklanması olarak bilinen bu ayaklanma, eşkıya
oldukları gerekçesiyle haklarında tutuklama kararı bulunan on kişinin
jandarmaya teslim olmayıp, ateşle karşılık vermeleriyle başladı.
Åžubat ayı biterken Åžeyh Sait’in adamları DoÄŸu’da geniÅŸ
bir alanda üstünlük sağlamışlardı. Bu durum karşısında Cumhurbaşkanı Mustafa
Kemal (Atatürk) PaÅŸa, mart başında, BaÅŸbakan Fethi (Okyar) Bey’in istifasını
istedi. Hükümetin istifa etmesi üzerine, 3 Mart’ta baÅŸbakanlık görevi Ä°smet
(Ä°nönü) PaÅŸa’ya verildi.
4 Mart’ta hükümet, Takrir-i Sükûn Kanunu’nu çıkarttı. Ä°ki yıl
yürürlükte kalmak üzere çıkartılan bu yasa hükümete olağanüstü hâl yetkileri
tanıyordu. Hükümet, bu yasayla, huzur ve sükûnu bozmaya yönelik her türlü
girişim, örgüt ve yayını yasaklama yetkileriyle donatıldı.
Aynı gün alınan bir meclis kararıyla biri merkezi
Ankara’da olan, öteki de ayaklanma bölgesinde görev yapacak olan iki Ä°stiklal Mahkemesi
kuruldu. Ayaklanma bölgesi için kurulan Åžark Ä°stiklal Mahkemesi’ne
verdiği idam cezalarını uygulama yetkisi de verildi.
Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanılarak atılan ilk önemli
adımlardan biri muhalif gazetelerin kapatılması olmuştur.
Ayaklanmanın baş sorumlusu Şeyh Sait ile adamları
Diyarbakır’da görev yapan Åžark Ä°stiklal Mahkemesi’nde yapılan yargılanması
sonucunda, 28 Haziran’da ölüm cezasına çarptırıldı.
Åžark Ä°stiklal Mahkemesi: TPCF’nin Kapatılması
Mahkeme, 25 Mayıs’ta, Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası’nın mahkemenin görev bölgesi içindeki bütün ÅŸubelerini kapatma kararı
aldı.
Ankara Ä°stiklal Mahkemesi’nin de baktığı bazı davalarda
bu parti ile ayaklanma arasında iliÅŸki kurulması, hükümetin, 3 Haziran’da, Takrir-i Sükûn
Kanunu’na dayanarak, TPCF’nı tamamen kapamasına olanak verdi.
TPCF’nin, Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanılarak kapatılması
ve muhalif basının aynı yasanın verdiÄŸi yetkilerle tamamen susturulmasıyla Türkiye’de çok partili hayat
oldukça uzun sürecek bir kesintiye uğradı.
İzmir Suikastı ve Muhalefetin
Sonu
1926 yılının haziran ayı ortalarında Türkiye müthiş bir haberle
çalkalandı: CumhurbaÅŸkanı Mustafa Kemal PaÅŸa’ya, Ä°zmir’de suikast düzenlemeyi
planlayan bir çete ortaya çıkartılmış ve çete üyelerinden birinin yaptığı ihbar
sonucunda sorumlular tutuklanmıştı.
Tek Parti Yönetiminde Geçici YumuÅŸama: Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın KuruluÅŸu
1920’li yıllar sona ererken ülke içindeki bütün muhalefet
odakları artık kesin olarak susturulmuş ve katı bir tek parti yönetimi
kurulmuştu. Buna karşılık ekonomik ve toplumsal alanlarda, 1929 dünya ekonomik
buhranının da etkisiyle çeşitli sıkıntılar yaşanmaktaydı. Bu sorunların
giderilebilmesi için hükümeti eleştirecek ve denetleyecek kontrollü bir
muhalefete ihtiyaç olduğunu düşünen Mustafa Kemal Paşa, 1930 yılının yaz
aylarında bu görevi üstlenecek, sınırlı ve denetim altında tutulabilecek bir muhalif
partinin kurulmasına karar verdi.
Muhalefet partisi 12 AÄŸustos’ta Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) adıyla kuruldu.
Ä°zleyen günlerde CHF’den istifa eden toplam 15 mebus yeni muhalefet partisine
katıldı. Yeni parti liberal bir siyasi programı benimsedi.
İnönü Dönemi
Ä°nönü’nün cumhurbaÅŸkanlığı dönemi Ä°kinci Dünya Savaşı’nın
yoğun sorunları içinde geçti. İç siyasette Atatürk dönemi politikaları özüne
fazla dokunulmadan olduğu gibi sürdürüldü. İç politikada İnönü eski muhalifleri
tekrar CHP bünyesine alıp potansiyel muhalefet odaklarını ortadan kaldırırken,
parti içinde de başta Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü Aras olmak üzere kendisinin
cumhurbaşkanlığına karşı çıkanları tasfiye etti.
Mecliste Müstakil Grup adıyla bir denetim mekanizması
oluşturmaya çalıştıysa da bu uygulama pek etkili olamadı. Dönem boyunca
başbakanlık görevini sırasıyla Celal Bayar, Refik Saydam ve Şükrü Saraçoğlu
yürüttü.
Savaş döneminde devletin gelirlerini artırabilmek için
ekonomik alanda da birçok kararlar alındı. Bunların başlıcaları Milli Korunma
Kanunu, Toprak Mahsulleri Kanunu ve Varlık Vergisi’dir.
Bu arada inkılâbın ideolojisini kırsal kesime de
götürebilmek için 1940 ilkbaharında köy enstitüleri kuruldu.
Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve
Dörtlü Takrir
Tek parti döneminin son yıllarında CHP içinde alttan alta
geliÅŸen muhalefet, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’yla (ÇTK) ilgili meclis
görüşmeleri sırasında açığa çıktı ve hızla geliÅŸen olaylar Demokrat Parti’nin
kurulmasıyla sonuçlandı.
7 Haziran’da Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve
Refik Koraltan’ın imzaladığı ve “Dörtlü Takrir” olarak anılan ünlü önerge CHP
Meclis Grubu’na verildi.
Dörtlü Takrir’in verilmesinden birkaç gün sonra, 11
Haziran’da ÇTK meclis tarafından kabul edildi. Bir gün sonra da CHP Meclis
Grubu Dörtlü Takrir’i ele alarak saatlerce tartıştı. Tartışmaların ardından, bu
gibi konuların CHP Meclis Grubu’nda görüşülmesinin gereksiz olduÄŸu sonucuna
varıldı
CHP’den ayrılanlar 1946 başında Demokrat Parti’yi kurarak
Türkiye’nin siyasal yaÅŸamında yeni bir döneme damga vurdular. Çiftçiyi
Topraklandırma Kanunu ise, bazı önemli eksiklikleri ve uygulamadaki yöntem
yanlışlıkları yüzünden pek etkili olamadı.
Demokrat Parti’nin KuruluÅŸu
Dörtlü Takrir’i imzalayan ve ardından yaÅŸanan hızlı
gelişmeler sonucunda kendilerini CHP dışında bulan Celal Bayar, Adnan Menderes,
Fuat Köprülü ve Refik Koraltan 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi (DP) kurdular.
Parti programında esas olarak ekonomik ve siyasal
alanlarda liberalleşme politikası benimseniyordu.
Tek Parti Döneminin Sonu: 1946
Seçimi
26 Nisan 1946’da toplanan CHP meclis grubu belediye
seçimi ile genel seçimin öne alınmasını kararlaştırdı. Bu kararın arkasındaki
asıl amaç, DP’yi yeterince örgütlenmeden hazırlıksız yakalamak ve CHP’nin
iktidarını 4 yıl süreyle garantiye almaktı. Eylül ayından 26 Mayıs’a alınan
belediye seçimlerine DP katılmadı. Gerekçeleri iktidarın seçimde yanlı
davranması ve seçim güvenliğinin olmamasıydı
Seçim sonuçları ilan edildikten sonra DP seçimde baskı,
hile ve yolsuzluk yapıldığını öne sürdü. Muhalefet partisine göre, seçim
öncesinde, seçmenlere DP’ye oy vermemeleri için baskı yapılmıştı. Muhalefet,
ayrıca, oylar kullanıldıktan sonra, sayım işlemleri sırasında hile yapıldığını,
muhalefet partisinin aldığı oyların tutanaklara eksik geçirildiğini, buna
karşılık iktidar partisinin oylarının olduğundan yüksek gösterildiğini öne
sürdü. Ama bu itirazlar hiçbir işe yaramadı ve böylece 1946 seçimi literatüre
“Türkiye’nin siyasal tarihindeki en ÅŸaibeli seçim” olarak geçti
Kemalist Reformlar
Tek parti dönemi boyunca siyasal ve toplumsal hayatı
radikal biçimde değiştiren birçok reform yapılmıştır. Bu reformlar, tıpkı II.
MeÅŸrutiyet dönemi boyunca Ä°ttihat ve Terakki’nin yaptığı reformlar gibi, esas
olarak laikleÅŸme ve modernleÅŸmeyi hedefliyordu
Devletin laikleÅŸtirilmesi sürecinde 1 Kasım 1922’de
saltanat kaldırılmış, 29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilân edilmiÅŸ, 3 Mart 1924’te
halifelik kaldırılmış, 20 Nisan 1924’te yeni anayasa yürürlüğe girmiÅŸti. Bu
süreç, 11 Nisan 1928’de, Türkiye devletinin dininin Ä°slam olduÄŸu hükmünün
anayasadan çıkarılmasıyla ve nihayet 5 Åžubat 1937’de laikliÄŸin bir ilke olarak
anayasaya girmesiyle tamamlandı
Bu arada 1932’den itibaren camilerde ezan ve Kuran Türkçe
okundu. Türkçe Kuran ilk olarak 23 Ocak 1932’de Ä°stanbul’da Yerebatan Camii’nde
okundu. “Tanrı uludur” ÅŸeklinde baÅŸlayan Türkçe ezanı ilk kez 30 Ocak günü
Fatih Camii’nde Hafız Rıfat Bey okudu.
Eğitim alanındaki laikleşme, daha önce de belirtildiği
gibi, 3 Mart 1924 tarihli “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile gerçekleÅŸtirilmiÅŸ.
GEÇİŞ DÖNEMİ VE
DEMOKRAT PARTÄ° Ä°KTÄ°DARI (1946-1960)
1946 seçimlerinden Demokrat Parti’nin (DP) iktidara
geldiği 1950 seçimlerine kadar süren dönemde partiler arasında zaman zaman
anlaşmazlıklar ortaya çıksa da tek partiden çok partiye geçiş süreci, hem
partilerin ılımlı kanatlarının uzlaşma yolunu tercih etmeleri hem de
CumhurbaÅŸkanı Ä°smet Ä°nönü’nün kararlı politikaları sayesinde baÅŸarıyla
tamamlandı.
14 Mayıs 1950’de yapılan seçime CHP ve DP ülke genelinde
seçime katılırken, Millet Partisi (MP) sadece 22 ilde aday gösterdi. Milli
Kalkınma Partisi (MKP) ise seçime sadece Ä°stanbul’da katıldı. Seçime katılma
oranı yüzde 89,3 gibi çok yüksek bir düzeyde gerçekleşti. Seçimi genel beklentilerin
aksine DP kazandı.
İktidarın, devleti kuran ve 27 yıldır işbaşında olan
CHP’den, genel oy sonucunda alınması, izleyen yıllarda, DP yanlıları tarafından
“Beyaz Ä°htilal”
olarak anıldı.
27 MAYIS ASKERİ YÖNETİMİ
27 Mayıs 1960’ta Türk Silahlı Kuvvetleri adına yönetime
el koyan Milli Birlik Komitesi (MBK) ilk iş olarak TBMM ve hükümeti feshetti ve
her türlü siyasal faaliyeti yasakladı.
İlk bildiride, hareketin hiçbir şahıs ve zümreye karşı
olmadığı açıklanmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan
Menderes, TBMM Başkanı Refik Koraltan ile bütün Bakanlar Kurulu üyeleri ve
DP’nin önde gelen yöneticileri hemen tutuklandılar.
12 Haziran’da 27 maddeden oluÅŸan ve “1924 tarih ve 491
sayılı TeÅŸkilat-ı Esasiye Kanunu’nun bazı hükümlerinin kaldırılması ve bazı
hükümlerinin deÄŸiÅŸtirilmesi hakkında geçici kanun’’ adını taşıyan geçici
anayasa açıklandı.
29 Eylül’de DP mahkeme kararıyla kapatıldı ve eski
yönetimin sorumluları 14 Ekim’de de Ä°stanbul Yassıada’da Yüksek Adalet
Divanı’nda yargılanmaya baÅŸladı. 14 Ekim 1960’ta baÅŸlayan duruÅŸmalar 11 ay 1
gün sonra, 15 Eylül 1961’de tamamlandı.
Başsavcı bu davalarda 228 sanık hakkında idam cezası
istedi.
Yüksek Adalet Divanı, Celal Bayar, Adnan Menderes, eski
DışiÅŸleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı
oybirliğiyle, 11 sanığı da oyçokluğuyla ölüm cezasına çarptırdı.
Ä°KÄ°
DARBE ARASINDA TÃœRKÄ°YE (1961-1980)
Hiçbir partinin tek başına hükümeti kuracak sayıda
milletvekili çıkaramadığı 1961 seçimlerinden sonra Türkiye koalisyonlarla
tanıştı. 1965 seçimlerine kadar ilk üçü CHP Genel Başkanı İsmet İnönü,
sonuncusu da AP listesinden Kayseri’den bağımsız seçilen Suat Hayri Ãœrgüplü’nün
başbakanlığı altında art arda dört koalisyon hükümeti kuruldu.
10 Ekim 1965’te yapılan milletvekili genel seçimine altı
siyasal parti katıldı. AP tek başına hükümeti kurabilecek sayıya ulaştığı bu
seçimin ardından Birinci Süleyman Demirel Hükümeti kurularak göreve başladı.
12 Ekim 1969’da yapılan genel seçime 8 siyasal parti
katıldı. Türkiye’de çok partili siyasal yaÅŸama geçildikten sonra, 1950’deki
seçime 3, 1954, 1957 ve 1961’deki seçimlere 4, 1965’teki seçime de 6 siyasal
partinin katıldığı göz önünde bulundurulursa, bu bir rekor anlamına geliyordu.
AP, 1965’e göre oy kaybına uÄŸramasına karşın, yine de
seçimden zaferle çıktı. Yüzde 46,5’lik oy oranıyla 256 milletvekili çıkaran AP,
Millet Meclisi’nde bir kez daha tek başına çoÄŸunluÄŸu saÄŸladı.
12 Mart 1971 günü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst
yönetimi hükümete bir muhtıra verdi. Muhtırayı, anayasa ve hukuk devleti
anlayışıyla bağdaştırmanın mümkün olamayacağını belirten Başbakan Demirel hemen
istifa etti.
Türkiye 14 Ekim 1973’te yapılan seçimlere kadar sürecek
olan ara rejim dönemine girdi. Bu dönem içinde ikisi Nihat Erim, biri Ferit
Melen ve sonuncusu Naim Talu’nun baÅŸbakanlığı altında dört ara rejim hükümeti
kuruldu.
1973 seçiminde hiçbir parti çoğunluğu sağlamadığından
Türkiye yeniden 12 Eylül 1980 darbesine kadar sürecek olan koalisyonlar
dönemine girdi. CumhurbaÅŸkanı Korutürk’ün birbiri ardına hükümeti kurmakla
görevlendirdiği Ecevit, Demirel ve Talu hükümet kuramayarak görevi iade etti.
1977 seçimleri 5 Haziran 1977’de gerçekleÅŸtirildi. Seçim
1969 ve 1973’te uygulanan barajsız d’Hondt sistemine göre yapıldı.
Seçimlerin ardından hiçbir partinin gerekli çoğunluğa
ulaşamaması nedeniyle 1980 askeri darbesine kadar kısa ömürlü koalisyon ve azınlık
hükümetleri birbirini izledi. Önce Ecevit başbakanlığında bir CHP azınlık
hükümeti kuruldu. Bu hükümet güvenoyu alamayınca yerini Demirel’in kurduÄŸu AP,
MSP ve MHP koalisyonu aldı.
Siyasi çalkantıların ve ekonomik zorlukların yaşandığı bu
dönemde toplumsal gerilim, kutuplaşma ve şiddet giderek arttı. Bu dönem 12
Eylül 1980’de ordunun yönetime doÄŸrudan el koymasıyla kapandı.
1980’DEN BUGÃœNE TÃœRKÄ°YE
12 Eylül rejimine biçimini veren Anayasa’nın ve diÄŸer
temel yasaların Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) istekleri doÄŸrultusunda
oluÅŸturulmasının ardından, “demokrasiye geçiÅŸ süreci” söylemiyle yeni bir
evreye geçildi. 1983 başına gelindiğinde başta anayasa olmak üzere yeni düzenin
siyasi ve hukuki çerçevesi büyük ölçüde tamamlanmıştı.
1983 Mayıs’ında MGK siyasal partilerin oluÅŸmasına izin
verdi. Siyasal Partiler Kanunu’na göre bir parti 30 üye ile kurulabiliyordu.
MGK sadece yeni kurulan partilerin kurucu üyelerini
belirlemekle kalmıyor, seçime girecek milletvekili adaylarını da belirleme
yetkisini elinde tutuyordu.
Böylece MGK veto yoluyla hem yeni kurulan siyasal
partilerin kurucularını belirledi, hem de bu kurucular tarafından belirlenen
adaylar hakkında son sözü söyleyerek seçimden sonra oluşacak parlamentonun
kompozisyonunu belirledi.
CumhurbaÅŸkanı Evren 7 Aralık 1983’te yeni hükümeti kurma
görevini ANAP genel baÅŸkanı Turgut Özal’a verdi. Özal, bir baÅŸbakan yardımcısı,
6 devlet bakanı ve 14 icracı bakandan oluşan bir hükümet modeli taraftarıydı.
Ancak bu, mevcut yasalara göre mümkün değildi. Bunun üzerine Özal bir geçici
bakanlar kurulu listesi oluÅŸturarak Evren’in onayına sundu. Evren listeyi 13
Aralık’ta onayladı.
0 Yorumlar