Egemenlik kavramı 13.yy. da Fransa’da, 14.yy. da
Ä°ngiltere’de konuÅŸulmaya baÅŸlanıyor. Bir düşünür bu kavram iktidar iliÅŸkilerini
nitelemek için kullanılır diyor.
16.yy. dan itibaren mutlaklık, bölünmezlik, sınırsızlık
ve devredilemezlik kavramları atfediliyor egemenlik kavramına.
Bir
toplumdaki en üstün güce egemen denir. Bu görüş 16.yy.dan itibaren kabul
görüyor ve feodal düzenin çöküşüne ve merkezileşmeye yol açıyor.
Egemenlik
bir devletin otoritesini, otoritesinin yapısını ve bu otoritesinin sınırları
dahilinde nasıl etkin bir biçimde kullanıldığını ifade eder.
2 türlü egemenlik vardır:
Ã
İç Egemenlik
Ã
Dış Egemenlik
İç Egemenlik: Kamu
otoritesinin örgütlenmesini bunun nasıl işlediğini devletin kendi içindeki alt
gruplara karşı nasıl üstünlük kurduğunu ifade ediyor.
Dış Egemenlik: En önemli şartlarından
biri bağımsızlık. Uluslararası toplumda devlet özerk bir hukuk öznesi oluyor.
Egemenlik kavramını kavramsal olarak ilk inceleyen kiÅŸi Jean Bodin’dir.
Jean Bodin devletin var olması için bir güç olması gerektiğini söylüyor.
Hobbes,
egemenlik bölünmez, devredilmez, paylaşılmaz demiştir. Leviathan adlı eserinde
bundan bahsetmiştir. Hobbes egemeni tek kişi olarak vurgulamıştır. Hobbes
egemenliğin kurucu unsuru olarak yasaları görmemiştir.
Jean-Jacques
Rousseau’nun en önemli eseri Toplum SözleÅŸmesi’dir. Bu eserinde bireyler
kendi doğal haklarından vazgeçemezler. Egemenliği genel iradenin uygulanması
olarak tanımlıyor.
Emmanuel-Joseph
Sieyès, burjuvaziyi devletin taşıyıcı unsuru olarak görmüştür.
Burjuvaziyi ulusun ta kendisi olarak vurgulamıştır. 3.Hükümranlık Nedir? Adlı
eseri vardır.
Küreselleşme,
ortak bir derdi, ortak bir konusu olanları bir araya getirir. Küreselleşme
karşılıklı bağımlılık ilişkilerini geliştirerek daha iş birliğine yönelik bir
dünya oluşturmaya çalışıyor.
Çok
uluslu şirketler, merkezi bir yerde olan fakat dünyanın birçok yerinde
ÅŸubesi olan ÅŸirketlerdir.
Küreselleşme kendi içerisinde karşıtlarını oluşturur.
Uluslararası Örgütleri devletlerden
ayıran özellikler:
Ã
Uluslararası örgütün ne üzerinde tam yetkili olduğu bir ülkesi ne de kendisine
uyrukluk bağıyla bağlı olan bir insan topluluğu vardır.
Ã
Uluslararası örgütler devletin yapısında olduğu gibi buyruk vermezler ve
bunlara uymaya zorlama yetkisine sahip deÄŸildirler.
Ã
Uluslararası örgütlerin hukuki kişilikleri örgütlerin amaçlarıyla kısıtlıdır.
Yani bir devlet uluslararası hukukun doğal bir öznesi iken uluslararası
örgütler amaçları ile o hukuki düzende var olurlar. Örgütler işlevsel
kişilikleri olan faktörlerdir.
Jean-Jacques
Rousseau tüm ailenin ortak iyiliği için ev işlerinin akla ve belli
kurallara uygun biçimde çekip çevrilmesine ekonomi demiştir.
Jean-Jacques
Rousseau siyasal toplum canlı bir insanın vücuduna benzer demiştir. Başı
egemen iktidardır, beyni yasa ve görenekleri hapsetmiştir demiştir.
Ekonomi
Politik kavramı ilk kez Aristo tarafından kullanılmış ve literatüre geçmiştir.
Klasik
ekonomi politik Adam Smith ve David Ricardo adlı iki iktisatçı ile başlar.
Bu iki iktisatçının bakış açısı Neo-Liberalizme dayalıdır ve klasik ekonomi
politiÄŸin temelini oluÅŸturur.
Adam
Smith, devlet vardır ve piyasaya müdahale etmemelidir. Piyasa zaten
kendi kendini düzenleyen, kendi kendini regüle eden bir oluşumdur. Kim neyde
uzmansa o onda olsun demiÅŸtir.
David
Ricardo, Adam Smith ile aynı görüşleri paylaşıyor fakat David Ricardo
karşılaştırmalı üstünlükler vardır ve bu bağımlılık ilişkilerini geliştirir
demiÅŸtir.
Robert
Gilpin, uluslararası ekonomi politiği 3 temel sorun etrafında
ÅŸekillendirmiÅŸtir:
1-) Piyasanın ekonomik
büyüme ve refah için önemi nedir?
2-) Ulusal ve uluslararası
toplumun düzenlenmesinde piyasanın rolü nedir?
3-) Savaş ve barış
konularında piyasa düzeninin etkisi nedir?
Susan
Strange, ekonomi politiği açıklarken çok daha karmaşık bir yapının
olduğunu söylemiştir. Bu yapıya da 4 ayak belirliyor:
1-) Güvenlik Yapısı
2-) Ãœretim ve Ticaret
Yapısı
3-) Finans ve Para Yapısı
4-) Bilgi ve Teknoloji
Yapısı
Her yapının da kendine göre işleyen kuralları olduğunu
belirtmiÅŸtir.
Uluslararası
Politik Ekonominin ilgilendiği bazı başlıklar;
Politik ekonomi bakış açısıyla neler incelenebilir?
Ã
Enerji ve çevre konuları
Ã
Doğrudan yabancı yatırımlar
Ã
Küreselleşme, uluslararası finans
Ã
Güvenlik ve Hegemonya
Ã
Kalkınma ve Teknoloji
Ã
Uluslararası Yardımlar
Ã
Uluslararası Hukuk
Uluslararası ekonomi politiğe klasik yaklaşımların yanı
sıra bir de destekleyici çağdaş teoriler vardır. Bunlardan biri ikili iktisadi yapı teorisi.
Modern ve ilerici bir sektör, geleneksel bir sektörün varlığı söz konusudur
der.
Malthus, verimlilik konusunda ortaya çıkan gelişmeler
nüfus artışı tarafından etkisiz hale getirilecektir diye bir tez sunuyor fakat
19.yy.’ın Avrupası ve Kuzey Amerika’sı Malthus’un tezini çürütmüştür.
Mutlak Fakirlik: Fiziki ve
manevi varlığın ikisini birden koruyacak derecede yeterli olmayan kaynaklara,
özellikle de gıda, giysi ve barınağa sahip olma derecesi ya da gelir düzeyi
bağlamında ortaya konan fakirlik standardı.
Mutlak fakirlik, Maslow’un ‘’Ä°htiyaçlar HiyerarÅŸisi’nde fiziki
ihtiyaçlara denk gelen ‘’temel ihtiyaçlar’’ fikrine dayandırılmıştır.
Satın Alma Gücü Paritesi: Dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan bir insanın bir gün boyunca
ihtiyacı olacak paranın dolar üzerinden ifadesidir.
Göreli Fakirlik: Fakirlik sadece
fiziki değil aynı zamanda sosyal bir olgudur; sosyal düzendeki insanların
göreli konumları çerçevesinde gündeme gelmektedir.
Fakiri ‘’ihtiyaç içinde olan’’ deÄŸil, ‘’daha az zengin
olan’’ olarak tanımlamaktadır.
Kalkınma
sadece endüstriyel gelişimi tamamlamak ya da ekonomik veriler ışığında
çok yüksek değerler elde etmek değildir.
Geleneksel
Kalkınma Görüşü: Kalkınma, GSMH ile özdeşleşir. GSHM ne kadar yüksekse
kalkınma yolunda o kadar hızlı ilerlenebilir.
Serbest piyasada bir devletin serbest bırakılması
durumunda nasıl kalkınacağını Rostow 5 aşama ile anlatıyor.
1-) Geleneksek Toplumlar –
bu toplumların temel özellikleri ilkel teknoloji, bilim öncesi değerler ve
normlar ile geçim ekonomisidir.
2-) Kalkışa Geçmenin Ön Åžartları –
bu aÅŸamada toplumlar belli derecede sermaye hareketliliÄŸine sahiptirler ve
girişimci bir sınıf ortaya çıkmaya başlar.
3-) Kalkışa Geçme – bu,
ekonomik büyümenin normları iyice yerleştiğinde ve sektör temelli büyüme
yaygınlaştığında gerçekleşir.
4-) OlgunluÄŸa Yol Alış – bu
durumu ortaya koyan temel göstergeler, gittikçe artan ekonomik çeşitlenme,
ciddi anlamda azaltılmış fakirlik ve artan hayat standartlarıdır.
5-) İleri Düzeyde Kitlesel
Tüketim – bu aÅŸamada ekonomi artan oranda modern tüketici mallarının
üretimiyle meşgul olur ve zenginlik yaygınlaşır.
Küreselleşmeyi artan eşitsizlikle ilişkilendirme 3 süreçten
meydana geliyor.
1-) Fayda elde edenler var
ama bu fayda elde edenler başkalarının zararına bu faydayı elde ediyorlar. Dolayısıyla
bu küreselleşmede hem kazananlar var hem de kaybedenler var.
2-) Küresel ticaret
sisteminin ve serbest ticaret sisteminin varlığı vardır.
3-) Küreselleşme ülkeler
arası eşitsizlikleri artırırken ülke içindeki eşitsizlikleri de 2 şekilde
artırmıştır:
a-) Sosyal hiyerarÅŸiyi
güçlendirmiştir.
b-) Daha açık ve
rekabetsel bir ekonominin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Kalkınmayı Engelleyen Unsurlar:
Ã
Dengesiz Güç İlişkileri
Ã
İdeolojik Yaklaşımlar
Ã
Depolitizasyon
Ã
Demokrasi Sorunu
Yapısal
Uyum Programları adı altında kalkınmakta olan, gelişmekte olan ülkelere
yardım yapılıyor. Fakat bu yardımlar çok liberal bakış açısıyla yapılan ve
aslında bu sistemi liberal, küresel sistemi daha liberalize etmiş bakış
açısıyla yapılan yardımlar.
Kalkınma Ahlakının 3 ilkesi:
Ã
Hayırseverlik İlkesi
Ã
Kalkınma Hakkı Fikri
Ã
Günah Çıkarma Seremonisi (Geçmişteki adaletsizlikleri düzeltmek için bir
fırsat)
Adil ticaret, geliÅŸmekte
olan ülkelerdeki üreticilere yardım etmeyi ve sürdürülebilirliği teşvik etmeyi
amaçlayan pazar odaklı organize bir sosyal harekettir.
Fransız İhtilali ile modern ulus kavramı ve milliyetçilik
daha çok konuşulmaya başlanmıştır.
Milliyetçilik, ulusun siyasal örgütlenmenin en temel ilkesi
olduğu ve olması gerektiği inancına dayanır.
Ulus, kültürel olarak ortak dil, din, tarih ve gelenekler
tarafından bir arada olan topluluktur.
Milliyetçilik çalışanlar 1970’ten itibaren 2 önemli kampa
ayrılmıştır:
1-) Primordialistler
Ã
Ulusal kimliği, tarihsel bir perspektif ile tanımlamışlardır.
2-) Modernistler
Ã
Ulusal kimliğin ulusun şekillenmesinin daha interaktif bir süreç olduğundan bahsediyorlar.
DeÄŸiÅŸen toplumsal ve siyasi koÅŸullara bir tepki olarak ulusal kimlikler ÅŸekillenir
der.
Klasik
Milliyetçiler, insanoğlu doğal olarak çeşitli uluslara ayrılır ve her
bir ulus da farklı bir kimliğe sahiptir der.
Emperyalizm,
yayılmacılık, bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi
çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmasıdır.
Çıkarlar, güç dengeleri değiştikçe çatışma, savaş
kaçınılmazdır.
Militarizm: Bir ülkede
ordu gücünün aşırı derecede ağır basması, her tür sorunu askerî yöntemlere
başvurarak çözme, bundan dolayı silahlı kuvvetlere öncelik tanıma eğilimi ve
savaşı yüceltmektir.
Åžovenizm: Bir ulus, bir
etnik grup, bir ırk vs. açısından diğer tüm ırkları, ulusları, etnik grupları kendiyle
kıyaslayıp kendi üstünlüğüne olan irrasyonel inançtır.
Değişik ırklar ve uluslar arasında kendi ırkını ve
ulusunu üstün görme temeline dayalı aşırı ulusçuluk akımı.
Pan-Milliyetçilik: Farklı
bir halkı, farklı devletlerde yaşasa dahi bir süre sonra yayılmacılık ve
dayanışma yoluyla aynı ulus altında birleştirmeyi amaçlama.
Etnik temizlik, bir etnik
gruba mensup insanların zorla yerinden edilmesini amaçlayan değişik siyasal
politikaları ifade eder.
Diaspora, çok uzun bir
zamandan beri bir kavim, ulus veya inanç mensuplarının ana yurtlarından koparak
başka yerlerde azınlık olarak yaşamaları.
Ulus Ötecilik: Ulusal sınırları aşmak; ekonomik, politik ve kültürel süreçlerin ulusal sınırların ötesine yayılmasını ifade eder.
0 Yorumlar